14 Ekim 2010 Perşembe

"Kozalak Mustafa"

Bu Kozalak Mustafa, aslen Osmaniye'nin dağ tarafına yakın mahallelerindendir. Ulaşlı ya da Alibekirli aşiretlerinden birine mensup olsa gerek. Şimdi yaşı bir hayli ilerlemiş durumda. Gençliğinde hep "eşkiya" hikayeleri dinlediği için olsa gerek, kendine de eski bir eşkiyaymış gibi süs vermeyi çok sever, tutturabileceğine gözü keserse de, bol da palavra sallardı. Aslında, tam bir "dağ adamı" idi. Malûm, eskiden Osmaniye'nin Amanos dağları eteğinde yerleşmiş aşiretlerin geçimi dağlardandır. Oradan, geceleri kimi zaman, atla, katırla, kaçak odun getirirler, kimi zaman "çıra" yapar, satarlar, bazen de, yılın belli zamanlarında, mevsimlik işçi olarak "Orman İşletmesi" emrinde çalışır ve yevmiye ile dağda "zomp yonar"lar. "Zomp" diye de, çam kütüklerinin soyulmuşuna denir. İşletme'nin işaretlediği yaşlı çamlar, "zompçu"lar tarafından kesilir ve "yonulur". Yani, gövdenin dış tarafındaki "gamga"lar soyulur. "Zomp yonma" diye de, işte buna denir. Bizim "Kozlak Mustafa" da işte bu taifedendir ve dağa alışık bir adamdır.

Bir gün bu, denk getirdi, kendine niye "kozalak" dendiğinin hikayesini anlatıyor. Bunun gençliği zamanında, bir kan davası nedeni ile eşkiya olmuş bir Mehmet Aslan vardı. Çok çetin bir adam olduğu söylenirdi. Jandarmayı, polisi çok uğraştırmış ama bir türlü ele geçirilememiş. Bir ara, Kadirli'nin bir köyünde Jandarma tarafından kıstırılmış ve öldürülmüş dense de, kimsenin, öldürülenin o olduğundan bir türlü emin olamadığını bilirdik. O da başka bir hikaye...Neyse, işte bu Mustafa, "eşkiya" Mehmet Aslan'ın sözde gizli yardımcılarından biriymiş ve "Cenderme" de bunun işbirlikçi olduğunun farkına varınca, bu kozalak da "dağa" çıkmış ve "kaçak" gezmeye başlamış. Günlerce çam ağaçlarının başında saklanmış ve "çam kozalağı" yiyerek hayatta kalmış. İşte, "kozalak" lakabını da bu yüzden almışmış. Tabii, lafı uzattıkça sıçıp, batırıyor. Diyor ki: "Aga, bir gün ormanda geziniyom, devamlı yer değiştiriyom. Tam bu arada bir "inilti" duydum. Yavaş yavaş, sesin geldiği yere doğru ilerledim. Bir de baktım, az ilerde bir ayı! Sırt üstü yatmış, ayağının biri havada. Ulen, birez teha yaklaşınca anladımkine, hayvanın ayağına bir budak batmış, onu çıkarmiye çabalıyo emme bir türlü de bunu beşir edemiyo...Bunun yanına usul usul vardım, bakdım ses etmiyo, ayağındaki budağı duttuğumunan çıkarıp atıverdim. Hayvan bi rahatladı, heç gıpırdamadan öylece yatiyo, gözümün içine de höle bakıyo. Ulen, bir baktımkine heyvan gancık. Yattığı yerden, her bi yeri de öle tas kimi meydana çıkmış. Ulen, ben de neçe ay olmuş dağdiyem, bekârım. Hay ananı avradını, şeytan niyetimi bozdu aga. Çezdim şarvalın uçkurunu, dâh ettim ayıya. Meğerisam hayvan da bunu isterimiş zati. Hani eyilik de ettimidi ya, heral ondan da heç ses etmedi belki de. Soona bu ayı, beni duttu inine götürdü. Zati gış geliyo, zati gaçağım, saklanacak yerim de yok. Temam ulan anuna g.im deyip ardından getdim.. Derken aga, biz bu ayı inen bir gış bu maarada galdık. O bana elmadan, armıttan, baldan ne buldiyse getirdi. O bana baktı, ben de ona...Goca gışı da işte böle atlattım şükür emmoğlu..."


Ulan sittir be!.. hay senin mavranın taa...Kozalak Mustafa! :)))

...

0 yorum:

Yorum Gönder