10 Aralık 2010 Cuma

O kadar çok seviyorsan...

Abbasoğlu Mehmet, neslinin son örneği denecek kadar ilginç bir insandı. At hırsızlığının bir "beceri" sayıldığı, elinden bu türden işler gelmeyenlere, "ev geçindiremeyecekleri" düşüncesi ile kız verilmediği zamanlardan kalmış bir adamdı. Aynı zamanda da, gençliğinde iyi bir güreşçi olduğunu duyardık. Ölene kadar da atından ve ata binmekten vazgeçmedi. 5-6 yıl kadar önce de vefat etti. Allah rahmet eylesin...


Yazının başında da belirttiğimiz gibi, rahmetli, iyi bir güreşçi olması hasebiyle, zaman zaman, o zamanın zengin düğünlerine davet edildiği ve burada yaptığı güreşlerden de yüklü bahşişler aldığı olurmuş. İşte, bugünkü hikayemiz de, böyle bir düğünde geçiyor.

Şimdi belde olan, o zamanın Kırmıtlı köyünde Abbasoğlu, yine güreşmek üzere düğüne çağrılıyor. Neyse, davullar gümbürdemeye başlıyor, Abbasoğlu da er meydanına çıkıyor. Abbasoğlu'nun karşısına Ceyhanlı bir abdal çıkarıyorlar. Bilenler bilir, abdallar doğuştan iyi güreşçilerdir. Uzatmayalım, bunlar bir iki elense ile birbirlerini şöyle bir yokladıktan sonra iyiden iyiye tutuşuyorlar. Üç dakka, beş dakka derken zaman geçiyor ama birbirlerine bir türlü çok bir üstünlük gösteremiyorlar. Fakat tabiatıyla vaz da geçmiyorlar. Derken iş büyüyor, güreş giderek kızışıyor, milletin ilgisi de haliyle düğünden güreşe kaymaya başlıyor. Yalnız bu arada, köyden biri, ha bire şöyle bağırıyor: "Ulan Abdaloğlu! Şu Abbasoğlu'nu yık, benden sana bir takım elbise!" Abbasoğlu, buna haliyle bozuluyor ama ses etmiyor. Amma velâkin adamın dur durak bileceği yok! Dönüp dönüp aynı şeyi tekrar ediyor. Derken Abbasoğlu dayanamaz oluyor, birden güreşi bırakıverip: "Bir elbiseden ne çıkar bire ulan! O kadar sevdi isen, bacını ver de yeğenlerin olsun!" demez mi! Bu lafı duyan abdal; "abooov ağa, ben bu lafın üstüne, daha artık gülesemem vallaha!" deyip güreşten çekilmiş. Öteki zatı muhterem ise tabii ki mosmor!..

İşte, eski adamlar böyleydi. Onlardan lâf yiyeceğine, belinin ortasına taş ye, daha evladır valla!..

0 yorum:

Yorum Gönder