7 Eylül 2012 Cuma

Mehmet Aslan Muamması...



Mehmet Aslan, Osmaniye'nin Çardak köyünde doğup büyümüş, ancak kader onu öyle bir noktaya sürüklemiş ki,  daha çocuk denecek bir yaşta ve bir anda kendini adına kan davası denilen o illetin içinde buluvermiş ve o saatten sonra da bütün hayatı değişmiş, artık her anı kaçma göçmelerle, vurmalarla kırmalarla geçmiş ve bugün bile nasıl öldüğü konusu bir muamma olarak kalmış bir acayip adam...

Şimdi şunu baştan belirtelim ki, üzerinden çok uzun yıllar geçmiş bu hadiseyi bana anlatanlar çoktan rahmeti rahmana kavuşmuş ve benim de bu hikayeyi dinlememin üzerinden hayli bir zaman geçmiş olduğundan anlatımımda kimi eksiklik ve hatalar bulunabilir. Eğer bir eksiklik ve hatam olursa dilerim bu hikayeyi bilenler burada yazılanları okur ya da haberdar edilirler de bu hikayeye bildikleri ile katkıda bulunurlar...


Bu dileğimizi de böylece duyurmuş olduktan sonra Mehmet Aslan hadisesine şuradan başlayalım ki, bir gün; (1930'ların ortaları olmalı) daha 13-14 yaşlarında bir çocukken tarlada çalışan ağabeyine yardım için yanında bulunuyormuş. İşte tam o sırada tarla kenarındaki çalılıklardan birinin içine gizlenmiş uygun zamanı kollayan birisi, elindeki mavzerle Mehmet Aslan'ın ağabeyini kanlar içinde yere sermiş. Tarlanın ortasında yatan kanlar içindeki ağabeyinin başında ne yapacağını bilemez bir halde çırpınan Mehmet Aslan, başı kucağında can veren ağabeyinin bu acısını bir daha ömrü boyunca unutamış ve artık bu andan itibaren ağabeyinin öcünü almaktan başka bir şey düşünemez olmuş.

Bu düşmanlığı başlatan hadise nedir ve bu cinayeti işleyen kimdir, hakikaten bilemiyorum. Bilsem de zaten yazılacak bir şey değil.. Zira burada amacımız Mehmet Aslan'ın acı dolu serencamından bildiklerimizi aktarmaktır, hadisenin nedeni ve niçinini sorgulamak değil...

Evet, hikayemize yeniden dönecek olursak, aradan çok fazla zaman geçmeden Mehmet Aslan eline mavzeri alıyor ve önce ağabeyini vuranı vuruyor. Sonra da onu bu işe azmettirenleri teker teker avlamaya başlıyor. O kadar zeki bir adam ki, kendisini yakalamak isteyen emniyet güçlerini bile her defasında atlatmayı başarıyor ve tabi bu arada da adı eşkiyaya çıkıyor. Düşman belledikleri nereye kaçsalar, nereye saklansalar bir yolunu bulup onları buluyor ve oracıkta hesaplarını kesiyor. Hâttâ bir keresinde kaçakken, olayda parmağı bulunduğunu düşündüğü birinin evine gece yarısı varıp onun misafiri olmuş. O adam da her kim ise, kendisinin olayda parmağı olduğunu kimsenin tahmin edemeyeceğinden ve Mehmet Aslan'a dost görünmeyi başardığından o kadar eminmiş ki, ona kapısını açmakta hiç sakınca görmemiş! Böylece gece geç vakte kadar Mehmet Aslan'la oturup sohbet etmişler. Sabah da erkenden kalkıp kahvaltı niyetine birlikte sıcak bir tarhana çorbası içmişer. Daha sonra Mehmet Aslan müsaade istemiş ve kalkıp evden hızlıca çıkıp gitmiş. Daha doğrusu ev sahibi onun gittiğini sanmış! Halbuki Mehmet Aslan az biraz ilerde, evin kapısını görecek şekilde gizlice mevzi almış ve adamın evden çıkmasını beklemeye başlamış. Çünkü iyi biliyormuş ki, kendisi evden çıktıktan sonra adam hiç vakit kaybetmeden doğruca düşmanlarına gidip kendisinin köyde olduğunu ihbar edecek ve onları kendi peşine düşürecek, kendi de onlara katılacak!.. Tam da tahmin ettiği üzere, kendisi evden çıkar çıkmaz adam da kendi arkasından alelacele giyinip kuşanıp, elinde mavzeri ile evden çıkmış! İşte tam da bu anda Mehmet Aslan gizlendiği yerden adamın tam göbeğine nişan alıp mavzerin tetiğini düşürmüş! Bu olayı bir yakınına anlatırken de şöyle diyormuş:

-"Herifin tam göbeğine nişan alıp mavzeri deh edince, p.zevengin karnından az önce yediğimiz tarhana çorbası dumanı tüte tüte dökülmeye başladı!.."

Anlaşılacağını umduğumuz üzere, Mehmet Aslan adam öldüre öldüre artık neredeyse bir robot haline gelmiş ve adam öldürmek artık onun için sıradan bir iş haline gelmiş. Yalnız onu yakından tanıyanların ittifakla anlattıkları şey, onun zaman zaman dalıp, derin bir iç çekişle: "Ooof Allahım off, niye böyle ettin ki?!.." diyerek kahrettiğidir. İnsan düşünürse, hakikaten de kolay iş değil!..

* * *

Belli bir zaman sonra, hem düşmanları, hem de emniyet güçleri tarafından yoğun bir takibe maruz Mehmet Aslan o kadar bunalmış ki, çareyi Suriye'ye kaçmakta bulmuş. İçinde bulunduğu bu durumu bir vesile ile bir yakınına şöyle açmış:

-"Dağlarda saklanırken, sırf büyük abdest bozmak mecburiyeti beni düşmana av etmesin diye yemek bile yiyemiyordum!.."

İşte bu sıkıntılar onu Suriye'ye kaçmaya mecbur ediyor. Bunun için de dağlardan geçip Kırıkhan üzerinden Reyhanlı'ya varıyor. Orada bir çiftliğe uğruyor. Çiftlik sahibi ona büyük bir misafirperverlik gösteriyor. Bir müddet bu çiftlikte saklanan Mehmet Aslan, daha sonra çiftlik sahibinin de yardımı ile Suriye'ye kapağı atıyor.

Arkası hayli enteresan hadiselerle dolu olan bu hikayeyi anlatmaya devam edersek oldukça bir yekûn tutacak. Dilerseniz bugünlük burada keselim ve geri kalanını bir sonraki yazıya bırakalım.

Haydi, yeniden görüşebilmek dileği ile sağlıcakla kalın...

* * *

(*) (Resim: Neşat Günal / "Bunalım" - 1972/1973)





      

0 yorum:

Yorum Gönder