Şarkı Türkü Türkiyem


Bektaşi dervişi Allah'a sitem ederse işte böyle eder:

Alemi balçıktan yarattın, yaptın
Yapıp da neylersin bundan sana ne!
Halkettin insanı cihana saldın
Salıp da neylersin bundan sana ne!

Bakkal mısın teraziyi neylersin
İşin gücün yoktur gönül eylersin
Kulun günahını tartıp neylersin
Geçiver suçundan bundan sana ne!

Katran kazanını döküver gitsin
Mümin olan kullar didara yetsin
Emreyle yılana tamuyu yutsun
Söndür şu ateşi bundan sana ne!

* * *

Ekin ekme eğlenirsin
Bostan dikme bağlanırsın
Çek sürüyü, sür davarı
Günden güne beğlenirsin

Yukarıdaki dörtlük Türklerin göçebe zamanlarını en iyi anlatan dörtlüklerden biridir. Çünkü çiftçilik yerleşik bir hayat düzeni gerektirir. Toprağa bağlanmak demektir. Toprağa bağlanmak ise o zamanlar özgürlüğünü kaybetmek ile eşdeğer tutuluyor olmalı ki, yukarıdaki dizelerde de görüleceği üzere, Yörük-Türkmenler böyle bir hataya düşmemeleri konusunda çocuklarını bu sözlerle uyarmaktalar ve "davar sürüsü sahibi ol ki beyler gibi olasın" mealinde onlara nasihatler vermekteler... 

* * *


TRT TÜRKÜLÜ HALK HİKAYELERİ BELGESELİ / OSMANİYE

          


                        
* * *


                                Tolga Çandar'dan Ege Şivesi ile Memleket Hikayeleri




                                                                         * * *


-"İmamın Küçük Kızı..."

"Antalya'nın mor üzümü
Severler boyu uzunu (aleylim)
İmamın küçük kızını
Sarsam ne zaman ne zaman
Sevsem ne zaman ne zaman"

* * *

-Bu da türkü olmaya türkü değil ama her halde, ya mani, ya da mahalli bir deyiştir, bilemiyorum ama paylaşalım:

"Alaplı'nın üstünden
Karga geçiyor karga
Kız ben seni almaycam
Dalga geçiyom dalga

Ah benim sömsöm yarim
Bi yolcuk öpsem yarim
Öpmeyle bir şey olmaz
Bi yolcuk sarsam yarim

Kaptaş'ın altı bayır
Yanıyom cayır cayır
Baba beni evlendir
Hem sevaptır hem hayır

Asmalar dize kadar
Gel yavrum bize kadar
Sana fistan alayım
Topuktan dize kadar..."

* * *
Bu da Osmaniye'den eski ve romantik(!) bir tekerleme:

Ebelik yedim duzunan
Sarıldım yattım gızınan
Gızın babası köşker imiş
G.tüme dürttü bizinen...

(*)Biz: Köşkerlerin deri ve kösele delmekte kullandıkları sivri uçlu el aleti. "Köşker de ne ki?", diye soranlar olabilir, onu da izah edelim: Ayakkabı tamiratı ile iştigal eden zenaatkârlara "köşker" denmekte idi.


* * *


Hadi, hazır elimizi vurmuşken o "tutkulu aşk dörtlükleri"nden bir tane daha yazalım:

Aman aman pambığım
Ataşına yandığım
Ağ mameğin üstünde
Dombalaklar döndüğüm...

*(ağ: ak, beyaz, mamek: meme)

* * *

Asırlardır iç içe yaşamış olan Türklerle Kürtlerin birbirlerine espirili bir şekilde takıldıkları bir çok fıkra ve tekerleme var. Biz de bugün bunlardan birini aktaracağız.

Bu tekerlemenin ortaya çıkışı, nereden baksanız 100 seneden çok daha eskiye gider, lâkin şimdi söylenirse de yanlış yerlere çekilme ihtimali çok fazladır. Çünkü ne yazık ki, o eski hoşgörü ve o samimiyet olmadığından bunun hakaret amacı ile söylendiği düşünülebilir. Halbuki, içeriği ağır da olsa burada maksat hakaret değil muhatabını kızdırarak onu sövdürmek ve onun o öfkeli halinden eğlenceli bir tat bulmaktır. Beğenilir, beğenilmez ama o zamanki durum budur. İşte biz de şimdi-tıpkı diğerlerinde olduğu gibi-edebi bir değeri olup olmadığına bakmaksızın, sırf bir geçmişi ve o zamanki halkın "şaka" ve "takılma" anlayışını aktarmak adına onu buraya alıyoruz.

Yarabbi Kürdü mort eyle*
İki ayağını dört eyle
Ya Kürdü eşşek,
Ya eşşeği Kürt eyle!..


(*) Mort eyle: Öldür...


* * *

Bütün kulak duyuk olsa
Birbirine uyuk olsa
Cami ne kadar büyük olsa
Hoca gene bildiğini okur

* * *