24 Ağustos 2012 Cuma

Osmaniye'mizin efsanevi doktoru: Mahmut Kobaner


Dr. Mahmut Kobaner, ya da halk arasında bilinen ismi ile "Koparan" eski Osmaniye'yi bilenler için yardımsever, babacan, işini ciddiye alan bir doktor ve hakikaten bir efsane idi. Eskilerin "nev'i şahsına münhasır" dedikleri türden, yani kendine has özellikleri olan ilginç bir adamdı. Aslen Osmaniyeli olmamakla beraber nereli olduğunu tam bilemesem de kuvvetli ihtimal Rus hakimiyeti altında kalmış Kırım Tatarları veya Hazar bölgesinde yaşamış Türk boylarından birine mensup olduğunu biliyorum. Zaten "Kobaner" olan soyadı, onun Kuzey Kafkasya'da bulunan Kuban nehri civarından gelmiş bir boya mensup olduğunu düşündürüyor.

Kendisini şahsen tanımak şansına sahip olduğum bu değerli insanın Osmaniye'ye pratisyen doktor olarak uzun yıllar büyük hizmeti geçti. Evvela şunu söyleyelim ki, çok kültürlü bir adamdı. Cumhuriyetimizin ilk dönemlerinde yetiştirilmiş doktorlardan biri olduğunu söylersek ne demek istediğimizi daha iyi anlatmış oluruz. Arabası olduğu halde şehiriçinde hep bisiklet kullanır, içti mi iyi içen, boğazına düşkün ve hemen her sabah hamama giderek terlemeyi sıhhatine çok faydalı bulan, sportmen ve aynı zamanda iyi güreş tutabilen kuvvetli bir adamdı. Osmaniye'de görev yaptığı dönemde Fettahzâde Emin Ersoy efendinin kızı ile evlenmesi ile Osmaniye'de yerleşmeye karar vermiş olduğunu düşünüyorum. Ne ise, rahmetliyi tanıtnak için bu kadarı yeter diyelim ve halk arasında dilden dile söylenen hikayelerinden bazılarını burada sizlere aktarmaya çalışalım.


Kobaner merhum, her zaman olduğu gibi sabah erkenden muayenehanesinde oturmuş, hastaları gelmeden kendisine bir sabah çorbası söylemiş, fakat tam çorbasını kaşıklar iken bir vatandaş yanında çocuğu ile dur demeye kalmadan apar topar onun yanına girivermiş! Girmesi ile de çocuğunu işaret ederek derdini anlatmaya başlamış. Demiş ki:

-"Toktur beğ, bizim çocuğun altı kaç gündür cırt-cırt gitmekte. Allah seni inandırsın aha aynı şu senin içtiğin çorba gibi!.."

Adamın çocuğunun hastalığını doktora önemsetmek uğruna kendince yaptığı bu buluş, daha çorbasından bir kaç kaşık ya almış ya almamış olan doktor Kobaner'in asabını haliyle daha o dakika bozmuş ve elindeki kaşığı masaya fırlatmasına sebep olmuş. Ama vatandaşını iyi tanıyacak kadar tecrübe sahibi olan doktorumuz yine de sükunetini muhafaza etmeyi bilmiş ve adama bakarak:

-"Yaa öyle mi? Sen hiç merak etme, ben şimdi ona bir ilaç yazarım ki, beş dakkaya kalmaz dişin kesmez b.k s.ıçar!.."

* * *

Rahmetli, faal bir adam olduğundan ticari işlere de zaman zaman kafa yorardı. Sene 1960'ların başları olmalı, bir gün şehirlerarası çalıştırmak üzere bir otobüs satın almış, başına bir adam koyup işletmeye başlamıştı. Lâkin, el eliyle yılan tut dedikleri hesap, o otobüs bir türlü düşündüğü gibi işlemedi.

Şoförü ikide bir muayenehanesine gidip gelip, çıktığını iddia ettiği arızalardan dolayı doktordan yedek parça ve tamirat için para ister dururmuş. Artık bu iş doktoru iyiden iyiye bunaltmaya başlamış. Zaten başını kaşıyacak vakti olmayan Kobaner, bir gün şoförün bu yeni masraf talebine sinirlenmiş ve her zaman olduğu gibi parayı cebinden çıkarıverip onun eline saymak yerine; "şu değişecek parçaları bana söyle de, hele bir  yazayım şuraya... " diyerek reçete kâğıdını önüne çekmiş. Şoför söylemiş kendisi de yazmış. Bittikten sonra şoföre; "tamam sen arabanın yanına var bekle, ben gelirim" diyerek şoförü başından savmış.

Şoför çıktıktan sonra ara verdiği hasta kabulüne yeniden başlamış. Lâkin kafası bozuk olduğundan hastaya yazdığı reçeteyi vermek yerine yanlışlıkla biraz önce şoförün kendisine yazdırdığı parça listesini vermiş. Hasta da bunu götürüp eczaneye verince kalfa bakmış ki bu ilaç değil yedekparça listesi!.. Durumu anlamış tabii ama vaziyeti bozmayarak gülerek adama dönüp:

-"Hemşerim, sen yanlış gelmişsin, bunlar burada bulunmaz! Sen bunu al filan parçacıya git!.." 

demiş. Fakat şakayı daha fazla uzatmadan adamcağızı yanlışlığı düzeltmesi için yeniden Kobaner'e yollamış tabi ki...

* * *

İşte böylece bir hikayenin daha sonuna geldik. Cümlesine Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun diyelim...      

NOT: Hikayemizin son kısmını merhum doktorumuzun yakınlarından olan kimi dostlarımızın itiraz ve kınamalarını bize iletmeleri üzerine kaldırmayı uygun gördük. Yalnız bu vesile ile belirtmeliyiz ki, burada hiç kimseyi küçük düşürmek, karalamak ve kimsenin ayıbını ortaya koymak gibi bir maksadımız olmadığı gibi bu türden düşük işlere tevessül de etmedik, etmeyiz. Merhum Mahmut amcamızı yakından tanıyan biri olarak şunu da iyi biliyorum ki, bugün yaşasa aynı şeyleri yine yapar, o zaman olduğu gibi bugün de onu kimse ayıplamayı aklından bile geçirmezdi. Baştan da söyledik, onlar nev'i şahsına münhasır adamlardı ve hep yaptıkları ve ettikleri ile sevildiler, sayıldılar ve anıldılar. Bundan daha başka türlüsü (ben dahil) kimsenin aklına gelmedi, gelmezdi. Şu da iyi bilinmeli ki, bir çoklarımızın da bildiği bu anlattıklarım, halkın onlara karşı olan sevgi ve saygısında en ufak bir eksilmeye dahi yol açmaz, açmamıştır. Bunu da böylece belirtmiş olalım...





0 yorum:

Yorum Gönder