10 Ocak 2011 Pazartesi

Güzel olmaya güzel olmuş da...

Her ne kadar müslüman bir millet isek de, halkımızın; bilhassa da bizim buralarda olduğu gibi, konar-göçer aşiretlerin İslamiyet'in güzellikleri ile tanışmaları, diğer yerleşik şehirlere nazaran çok daha geç olmuştur. O kadar ki, mübarek üç aylarda "cerr"e çıkan medrese talebesi hocalar, ya da ekmeğini çıkarmak için Anadolu'da, şura senin, bura benim dolaşan gariban hocalar da olmasa,  İslamiyet'in gereklerinden tümden uzak kalacaklarının muhakkak olduğu anlaşılıyor. Mesela, bundan 100-120 yıl öncesine kadar bizim buralardaki aşiretlerin ahalisi, ellerine bir hoca geçtiğinde; evleneli bir kaç sene olmuşsa da nikahını yeni kıydırır, ölmüşlerini gömeli çok olmuş olsa da, hocasız fakısız gömdüklerinden, ellerine hoca geçti mi, geç de olsa o görevi yerine getirme fırsatı bulmuş olurlarmış... Ama, işleri bitince de hocanın yolunu kesip, onu soymaktan geri durmadıkları da bir gerçek.. Neyse, hâl böyle olunca, cami nedir, minare nedir, adını duymuş olsalar dahi, kendisini görmediklerinden, hakkında bir fikir yürütmelerinin zor olduğunu anlamak güç olmasa gerek.



Şimdi, bunları niye anlatıyorsun derseniz, şunun için ki, Osmaniye'nin en eski ve halen en büyük camisi olan "Büyük Camii", diğer adı ile; "Envarül Hamid Camii", 1890 yılında, arsası Hacı Bicik Efendi ve diğer bir kaç hayırsever tarafından bağışlanan ve inşaatı; bugünkü Sezgin Ailesi'nin büyük dedeleri olan Hacı Hüseyin Efendi tarafından yaptırılan bu caminin inşaatı esnasında yaşanan küçük bir anekdotu nakletmek içindir.

Hikaye şu:

İnşaat tamamlanmak üzere, minare de tamamlanmış. Merhum Hacı Hüseyin Efendi, cami avlusunda inşaatı teftiş ederken, hayatında ilk defa minare gören saf bir köylü vatandaş, minarenin yüksekliğine de hayret ederek, bunun ne işe yarayacağını merakla Hacı Hüseyin Efendi'ye soruyor. O merhum da, çok şakacı bir tabiatta olmalı ki, önce, hocaların oraya ezan okumak için çıkacaklarını ve böylece en uzak yerlerden bile namaz vaktinin duyulabileceğini anlattıktan sonra, köylünün: "Peki amma hocalar oraya nasıl çıkacaklar?" demesi üzerine; "oradan aşağı bir halat sallandıracağız, o halata tırmanarak çıkıp, inecekler!" diyor. Adamcağızın kafası epey karışıyor ve : "Eyi olmuş olmasına da, epeyi de fakı telef olur bu arada ha, değil mi Hacı efendi?!.."  demekten kendini alamıyor...

Cümlesine Allah rahmet eylesin...

0 yorum:

Yorum Gönder