Belki duydunuz, belki duymadınız ama biz Türkler ile ilgili, yine bizden birileri tarafından uydurulmuş, az bilinen bir söz vardır: "Türk üşümez, donar!.." İşte, "Tongurdak Kelleli Hösiin Ağa" da, anladığımız kadarı ile kendini bu "üşümeyen" Türklerden sayan biri.. Zira, o zamanlar Zorkun yaylasının su ihtiyacını karşılayan ve "Bahrazın Gözü" adı ile bilinen, o buz gibi kar sularının "kaynadığı" yerde, o; "karpuz çatlatan" buz gibi sularda, "Hösiin Ağa"nın her sabah namazından önce mutlaka bir kere "çimdiği", bir efsane gibi söylenir dururdu. Ki, bırakın sabahın erken saatlerinde bu sularda yıkanmayı, öğle sıcağında bile o suya ayak sokmanın her babayiğidin harcı olmadığını bilenler iyi bilir.
Evet, işte böyle bir adam olan "Hösiin" emmimiz, yağmurlu ve soğuk bir kış gününde çarşıya doğru elinde şemsiyesi ile yürürken, yağmurun şiddetlenmesi üzerine yolu üzerindeki mahalle bakkalına kendini atıyor. Orada kendi gibi yağmurdan kaçan Dede dayı ve oğlu Celal abi ile karşılaşıyor. Selam sabah faslı esnasında "Hösiin Ağa"nın üstüne giymesi gerekirken sol kolunda taşıdığı ceketi Dede dayının dikkatini çekiyor. Öyle ya, ceket bu soğuk havalarda giyilmez de ne zaman giyilir, giyilmeyecek ise, o halde ne diye kolda taşınır?!.. İşte Dede dayı da bu duruma bir mana verememiş olacak ki, Hüseyin ağaya soruyor:
-"Hösiin Ağa, merakımı bağışla amma sana bir şey soracağıdım?!.."
-"De buyur sor Dede dayı, başım üstüne!.."
-"Yahu, madem bu ceketi geymeyeceğidin, ne demiye golunda daşırsın ki?!.."
Bu soru üzerine "Hösiin Ağa" tedirgin bir şekilde etrafına bakınıp Dede dayıya yaklaşıyor ve sanki kimse duymasın der gibi hafif bir sesle:
-"Bre dayı, daşımaya daşımam da, bu sefer bazı d.yy.slar; 'bu soğukta Hösiin ağanın üstüne giyecek bir ceketi bile yok!.." deller diye daşıyom, yoksa..."
diyor ve sözünü tamamlamadan, yağmurun da yavaşlamış olduğunu görerek kafasını sallaya sallaya bakkal dükkânından hızlıca çıkıp, gideceği yere doğru gözden kaybolup gidiyor...
Teşekkürler Celal abi...
.
.
0 yorum:
Yorum Gönder