12 Şubat 2011 Cumartesi

Bunu da yazdınız mı?!..

"Kara Rıfkı" adını şimdikiler pek bilmez, rahmetli bir devrin efsane adamlarından biriydi. Uzun boylu, cüsseli, zencileri andıracak kadar da koyu esmer bir adamdı. Babasına da "Kara Müftü" dediklerine göre, baba tarafına çekmiş olmalı... Çift, çubuk sahibi, zengin, lâfı ağzında, yemesine içmesine düşkün, enteresan bir adamdı rahmetli... Arkasında bir çok anı bırakan "Kara Rıfkı"nın ilk aklımıza gelen bir hikayesi ile başlayalım dilerseniz:

50'li yıllar... Rahmetli, Adana'da bir Yahudi esnaftan bir amerikan "Packard" araba alıyor. Alıyor almasına ama günü gelince borcunu ödemiyor, ya da ödeyemiyor, orasını bilemem. Neyse, alacaklı da epey bir müddet uğraştıktan sonra bakıyor ki, olmuyor, veriyor bunu icraya... Mevsim yaz, Kara Rıfkı çekmiş arabayı evinin bahçesine... Sabahın erken saatleri, icra memurları gelmiş, daktiloyu da arabanın kaputuna koymuşlar, biri söylüyor; öteki yazıyor: "Rengi şu, modeli bu, şurası şöyle, burası böyle..."


Daktilo şakırtısına uyanan Kara Rıfkı, üstünde beyaz gecelik entarisi ile geliyor bunların yanına, bir müddet seyrediyor bunları... İcracılar ise, hiç oralı olmaz görünerek işlerine devam ediyorlar... Derken, öfkesini tutmaya çalışarak söze giriyor Rıfkı ağa:


- Rengini yazdınız mı?

- Yazdık!

- Tekerini yazdınız mı?

- Yazdık!

- Direksiyonunu da yazdınız mı?

- He, onu da yazdık!

Deyince, Kara Rıfkı artık kendini tutamıyor ve geceliğini iki yanından kavrayıp birden yukarı kaldırarak:

"Bunu da yazdınız mı, arvadını s.....m!" demez mi?!..

Daktiloları bir tarafa, kendileri bir tarafa, çil yavrusu gibi dağılıyor icra ekibi...


Dedik ya, enteresan adamdı rahmetli...

2 yorum:

Unknown dedi ki...

BABASINA KARA MÜFTÜ İLK SİZ DEDİNİZ BÜYÜK İHTİMALLE. KUMRAL ORTA BOYLU MÜFTÜ YUSUF ZİYA EFENDİ.DEDEMİN ÜSTÜNDE BEYAZ GECELİK ENTARİSİYLE UYUDUĞUNU BİLDİĞİNİZE GÖRE ÇOK YAKINI OLMALISINIZ.ÖLDÜĞÜNDE ÇIRÇIR FABRİKASI, 3000 DÖNÜM ARAZİSİ VE PACKARD MARKA 8 SİLİNDİR İNGİLİZ ARABASI VARDI.CENAZE TÖRENİ FOTOGRAFLARINA ULAŞMANIZ ZOR DEĞİL.SAYGIYLA DEVLET BÜYÜĞÜ GİBİ UĞURLANMIŞ NURLARDA YATSIN.DEDENİZ BELLİ BİRİ OLSA , BENDE HİKAYE ÇOKTU ANLATACAK:)

Hikayeci: Vecihi Batmaz dedi ki...

Daha önce yaptığınız bir yoruma verdiğim cevapta da anlatmaya çalışmıştım ama demek ki anlatamamışım. Öyleyse bir daha deneyeyim: İlk olarak; bu site, kimsenin atasını, dedesini, büyüğünü, küçüğünü yermeyi, küçük düşürmeyi, hakir görmeyi amaçlayan ve bundan menfaat bulmayı uman bir site değildir. Buna rağmen, yazdıklarımızda yanlış olan ya da (doğru olduğu halde) rahatsızlık duyulan bir konu olduğunda, o yazılanları kaldırmak ve okuyucunun bu konudaki beyanlarını dikkate almak, bizim açımızdan gocunulacak ve mesele edilecek bir durum değildir. Bu hikayede konu ettiğiniz dedenizin "KARA" lakabı, takdir edersiniz ki, benim taktığım bir lakap değildir, bilakis, halk onu o isimle anagelmiştir ve bunun da kötü bir çağrışım yarattığını ben düşünmüyorum. Yalnız şunda haklı olabilirsiniz, ben ne dedenizi, ne de rahmetli Rıfkı Bey'i görmüş değilim, sadece onu yakından tanıyanların anlattıklarına dayandım. Müftü Efendi'nin "KARA"lığı da olsa olsa buradan geliyordur diye düşündüm. Yazımda tam tersine bir mana çıkıyor, o konuda haklısınız. Durum sizin anlattığınız gibi ise, elbette sizlerden daha iyi bilecek değilim. Gecelik entari meselesine gelince, bu o zamanlar sadece dedenize mahsus bir giyim tarzı değil, zengin-fakir, hemen hemen her kesimden insanın bir gece kıyafetidir ve bir insanın bu türden bir kıyafet giymesi, onun "fukara, zavallı, görgüsüz...", (artık her ne derseniz) bir adam olduğu anlamına gelmez. Bunu demişken hemen şunu da belirteyim ki, bir insanın malının mülkünün çok olması, (sizin anladığınız şekilde) onu çok saygın bir insan yapmaya yetmez! Dedenizin cenaze töreninin devlet adamlarına mahsus bir şekilde uğurlanışını buna bağlıyorsunuz ama bunu söylemekle biliniz ki, dedenizi yüceltmiyorsunuz. Dedenizden çok daha zengin olanların cenazelerinin kiralanan hamallarla kaldırıldığını düşünürseniz, bana hak verirsiniz. Öyle ise dedenizin bu derece hürmet görecek bir cenaze törenini hak etmesi hangi meziyetleri nedeni iledir, bence siz önce onu bilin ve bana onu söyleyin. Benim burada "bir devrin efsane adamı" diyerek, onun bu durumuna ne derece vurgu yaptığımı bir daha düşünüp, bana sarf ettiğiniz hakaretamiz cümlelerinizi bir daha gözden geçirin. Bu manada,"dedeniz belli biri olsa" diyerek sarf ettiğiniz (ve "belli biri" olmanın ölçütünü mal mülk hesabına dayandırdığınızdan ötürü) ben de dedemin kim olduğuna dair, size kendi ölçütünüzle cevap vereyim. Dedem, dedenizin sahip olduğu arazi ve gayrı menkullerin iki katından çok daha fazlasına sahip bir insandı. Bunu söylemek benim için bir iftihar vesilesi değil, bir ayıptır ama bu ayıbı işlemeye beni siz mecbur ettiniz. Son olarak, dilerseniz, bu hikayelerden sizin de büyüklerinizin adını kaldırabilir ve yerine rumuz kullanabilirim. Çünkü, başta da dediğim gibi, maksadımız bellidir ve geride hoş bir seda bırakan insanların hikayelerini canlı tutmaktan ibarettir.

Yorum Gönder