23 Ocak 2012 Pazartesi
Osmaniye'de şehit düşen Saim Bey...
Bir önceki konumuzda hikaye ettiğimiz Osmaniye'nin kurtuluşu hakkındaki hatıralara, bugün bir yenisini daha; Osmaniye'de şehit düşen Saim Bey'in hatırasını da ekleyelim.
Ali Şahinoğlu bey, Yeni Adana Gazetesi'nin internet sitesindeki 4 Mart 2009 tarihli, "ŞEHİT SAİM BEY" başlıklı makalesinde, Saim Bey'in aslen Kozanlı olduğunu ve tanınmış bir aileye mensup bulunduğunu ama yetim bir çocuk olarak büyüdüğünü söylüyor.
İstanbul'da Hukuk tahsilini tamamladıktan sonra vatan borcunu ödemek üzere "ihtiyat zabiti" (yedeksubay) olarak askere yazılan bu ateşli ve cevval (hareketli) genç, I. dünya savaşının patlak vermesi ile, vatanperverane bir şekilde cepheden cepheye koşturuyor. Evvela Kafkas cephesinin ileri hatlarında, daha sonra da Kars ve civarında, emrindeki kıta ile beraber önemli hizmetler görüyor.
Harb-i umumi'de (genel harpte) yenilmemiz ve ordularımızın dağıtılması (lağv edilmesi=mevcudiyetinin sona erdirilmesi) üzerine de, terhis edilerek memleketi olan Kozan'a dönüyor. O sırada Çukurova bölgemize de "Kilikya" adı verilerek, yabancıların çizmeleri altında inim inim inletiliyor. Bu duruma tahammül edemeyen bir çok vatansever gibi, Saim Bey de, bu duruma tahammül gösteremiyor ve bu vaziyete karşı takındığı tutum ve davranışları kısa zamanda Fransız işgal kumandanı "Yüzbaşı Tayarda"yı rahatsız etmeye yetiyor. Tabiatı ile, bunun sonucu olarak da "Kilikya" sınırları dışına çıkarılıyor.
Bu hâl karşısında, beş parasız bir vaziyette İstanbul'a gitmekten başka bir yol bulamayan Saim Bey, oralarda daha fazla duramayarak tekrardan ama gizlice Torosları aşarak yeniden memleketine dönüyor ve burada teşkil edilmeye başlanmış olan Kuvai Milliye teşkilatına yazılıyor. Gittikçe büyüyen bu Kuva-i Milliye hareketi, nihayet Fransızları, anlaşma yoluna gitmeye ve Kozan'ı tahliye etmeye (boşaltmaya) mecbur ediyor. Bunu fırsat bilerek, aynı teşkilattan olan Tufan Bey ile birlikte ortada bir çıban başı gibi duran "Haçin" kazasını da düşmandan temizleyen Saim Bey, buradan yeni görev yeri olan Osmaniye'ye intikal ediyor.
Mevzubahs olan vatan olunca, hiç bir engel tanımayan ve en ufak bir gevşeklik ve lakaytlığa tahammül gösteremeyen Saim Bey, kısa zamanda bölgeyi teşkilatlandırma çalışmalarına başlıyor. Yanına da kendi gibi gözükara gençlerden yardımcılar seçiyor. Bunların en önde geleni ise henüz 19 yaşında bir genç olan Mustafa (Eroğlu) merhumdur. Onun ismi ise ne yazık ki bugüne kadar hatırası ile beraber anılmamış, adı sadece; "Şehit M. Eroğlu" olarak Osmaniye'de bir caddeye verilmiş, bu defa da "M." kısaltmasından dolayı caddenin adı halk arasında "Şehit Mehmet Eroğlu Caddesi" olarak anılmaya başlanmış, doğrusunu kimse de bilmediğinden halen de böyle denilmeye devam edilmektedir.
Bu gerekli izahatten sonra konumuza yeniden dönelim ve onun bugüne kadar kaleme alınmamış bir hadisesini belki birilerine ibret olur maksadı ile burada anlatarak, tarihe, "tarihi bir not" düşmüş olalım:
* * *
Saim Bey, yanına Mustafa Eroğlu'nu da alıp teşkilatlanma çalışmalarında bulunmak üzere Haruniye'ye (Düziçi) gidiyor. Ora halkını bir kahvede toplayıp, memleketin içinde bulunduğu durumdan bahisle, başlıyor yapılması gerekenleri usturuplu bir dille bir bir anlatmaya ve Fransızı bu topraklardan nasıl süreceklerini, kendinden gayet emin bir şekilde izah etmeye... Lâkin orada bulunanlardan ve gayet umursamaz bir tavırla sırtını duvara vermişlerden biri, haline uygun bir eda ile:
-"Eyi söylüyon, gözel söylüyon da Efendi, şindi bu dediklerinin hepisini biz şuncağız adamınan mı yapacağız yani?!.."
deyiverince, Saim Bey'in bir anda nevri dönüyor!..
Hiç tereddütsüz derhal tabancasını çeken Saim Bey, namluyu bunu diyenin alnına doğrultuyor ve:
-"Evet!.. Bütün bu dediklerimi buncağız adamla yapacağız, hattâ bir eksiği ile yapacağız!.."
diyerek tetiği düşürüyor!..
Adam, alnına yediği kurşunla arkası üzerine dombalak dönüyor ve cansız bedeni kanlar içinde bir anda yere serilirken, halk da, Saim Bey'in ve Saim Bey'i görevlendiren "irade"nin bu işi başarmakta ne derece kararlı olduğunu ve işin ciddiyetini bu vesile ile daha bir iyi anlamış oluyor.
İşte hâl ve vaziyet böyle iken, o sıralar Osmaniye'nin 5-6 Km. doğusuna düşen Mamure tren istasyonu civarında Fransızlar, bir kışla ve büyük bir cephanelik kurmuşlar. Saim Bey de, bu cephaneliği havaya uçurmanın Fransızları bölgeden uzaklaştırmak konusunda etkili olacağını düşünüyor. Etrafın ileri gelenleri bunun pek bir fayda sağlamayacağını söyleseler de, Saim Bey bunları dikkate almıyor ve Fransız kuvvetleri içinde önemli miktarda müslüman Arap askerleri bulunduğundan bahisle, onlarla temasa geçerek cephaneliği kurşun atmadan teslim almanın bile mümkün olabileceğini söylüyor.
Böylece cephaneliğe bir gece baskını yapmayı kafasına koyan Saim Bey, bu sebeble akşam üzeri Mustafa'ya da (Eroğlu) haber salıyor. Mustafa ise o sıralar üşütmüş ve evinde kırk derece ateşle yorgan döşek yatmakta!.. Kapıyı çalan haberciyi karşılayan Mustafa'nın annesi, ondan oğlunu Saim Bey'in çağırdığını öğrenince, oğlunun hasta yattığını ve bu yüzde gelecek durumda olmadığını söyleyerek, adamı kapıdan savıyor. Bu konuşmaları hasta yatağından duyan Mustafa ise zar zor da olsa ayağa kalkarak giyinmeye başlayınca, anası kendisine; "hastasın, ataşın var oğlum, bu vaziyette bir yere gidemezsin" diyerek müdahale ediyor. Buna karşılık, Mustafa, anasına dönerek diyor ki:
-"Ataş dediğin nedir ki bre anam?!.. Saim Bey çağırır da gidilmez mi?!.."
diyerek ateşler içinde yandığına aldırmadan kapıdan çıkıp gidiyor!..
* * *
İşte o gece Saim Bey, yanında o, 19 yaşındaki Mustafa da olduğu halde Mamure baskınını başlatıyor. Bu konuda yazılmış bir kitabı bulunan Recep Dalkır, o gece olanları şöyle anlatıyor:
“... Önümüzde hemen 50-60 metre kadar uzağımızda ve trenin makasçı kulübesi olduğunu tahmin ettiğim bir yerde, düşmanın kuvvetli bir karakolu vardı. Sağımızdan solumuzdan makineli ve otomatik tüfekler durmadan işliyordu. Fakat bize hiç zarar vermiyordu.
Saim bize ateş kestirdi. Düşmanla konuşmak ve anlaşmak istedi:
“Ülke ente müslim” diye bağırdı. Karşıdan, “Elhamdülillah” cevabı verildi. Saim Bey ise: “Ya ahi... ene müslim taal ya ahi “ dedi.
Saim Bey bu konuşmadan; düşman karakolunda bulunan Cezayirli Arap Müslümanların saf değiştireceğini umut ediyordu.
Bu konuşma anında Fransız karakolunda bir kargaşa yaşanmış ve bunu fırsat bilen Mevlüt Çavuş yanındaki bombayı düşmana savurmuş ve ikinci bombasını da atmıştı. Bundan sonra düşman bombalan milli kuvvetlerimizin üzerinde patlamıştı. Bunun üzerine milli müfrezelerimiz arasında bir an panik yaşanmıştı. Durumu kavrayan Recep Bey birliklerimizi 40-50 metre geriye çekerek mevzii aldırmıştı. Bu arada Hurşit onbaşı Saim Bey’in vurulduğunu ve baygın yattığını bildirmişti. Beklenmedik bir anda Saim Bey’in karalanması milli kuvvetlerimizin geri çekilmesine neden olmuştu. Bu muharebede Üsteğmen Saim Bey ile birlikte 15 Türk eri şehit düşmüştü."
Yalnız burada anlatılmayan bir ayrıntı var ki, o da şu: Saim Bey ve arkadaşları sessizce sürünerek Fransızların epey içlerine kadar ilerliyorlar. Fakat o anda ne oluyorsa oluyor, Fransızlar durumdan şüphelenip havaya derhal bir aydınlatma fişeği atıyor!.. Ortalığın bir anda aydınlanması ile bizimkiler gafil avlanıyor ve çatışma da böylelikle başlamış oluyor ve neticesinde Saim Bey ve diğer kahramanlarla beraber Mustafa da şehadet mertebesine ulaşıyor.
* * *
Allah nasip etti, bu aziz şehitlerimizin hatıralarını da dilimiz döndüğünce, aklımız erdiğince işte böylece anlatmış olduk.
Mekanları cennet olsun, Allah cümlesinden razı olsun ve cümlesine rahmeti ile muamele eylesin. Amin ve el-Fatiha!..
------------------------------
NOT: Bu vesile ile Osmaniye'nin Kurtuluşu'na dair 2006 yılında, Niğde Üniversitesi'nden Ali İşlek bey tarafından hazırlanan "yüksek lisans tezini", 'ilgilisine fayda sağlar' maksadı ile aşağıda yayınlıyoruz.
Milli mücadelede Osmaniye [National movement at the Osmaniye]
Gönderen
Hikayeci: Vecihi Batmaz
zaman:
18:08
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş
Etiketler:
Osmaniye tarihinden...
5 yorum:
Allah ,başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm milli mücaadele kahramanlarının,şehitlerinin,gazilerinin,katkısı olan tüm vatanseverlerin ruhlarını şad etsi.
Peki Şehit olan 15 tane Türk erlerinin mezarları nerededir yarıdan fazlası Osmaniye'nin yiğit evlatlarıdır mezarları başında Fatiha okuyup asli gorevimizi gerçekleştirelim.
Peki Şehit olan 15 tane Türk erlerinin mezarları nerededir yarıdan fazlası Osmaniye'nin yiğit evlatlarıdır mezarları başında Fatiha okuyup asli gorevimizi gerçekleştirelim.
SayınMurat Aslan
Saim Bey'in 3. kuşak yeğeniyim. Büyük dayım Saim Bey'in mezarı Kozan ilçe girişindeki mezarlığın girişindedir. Tahminen ,beraber şehit oldukları erlerinde aynı mezarlıkta olması gerekir,
Ruhları şad olsun.Allah rahmet eylesin.
H.İlhan Evrensel
Saim Bey'in mezarının yerinde bulunmuyor maalesef Mamuriye de şehit olduğunda Yaveri yeğenoğlu Fikri Efendi,Çok sevdiği Tapanlılarla naaşını göndermiştir. beraber mücadele edenlerin bir çoğu Osmaniye'li mezarlarını bulamadım...
Yorum Gönder