7 Kasım 2010 Pazar

Şu Osmaniye'nin bütün yalanları benden çıkar, lâkin...


Osmaniye Sebze Hali'nin arkasından, eskiden Alhanlı(ya da Alahanlı) Köyü olan, şimdiki Yaveriye mahallesine giden yolun tren yoluna varmadan hemen sağında, Kiremitçi Hasan Efendi'nin bir Kiremithanesi varmış ama ben ona yetişemedim. Burasının boş bir arsa olduğunu ve üstünde teken tüken huğdan evler bulunduğunu hatırlarım. Tabi, sonraları arsa oldu, parsellendi ve şimdilerde de artık koca bir mahalle oldu. Haliyle ne kiremithane kaldı, ne de Hasan efendi!..

Ne ise, bilenler bilir, kiremithanelerde kiremit pişirmek için fırınlar olur. Fırınlar için de odun gerekir. İşte Hasan Efendi de, ihtiyacı olan odunu bizim bu yukarı mahallelerdeki "dağlılar" vasıtası ile temin ediyor.

Hasan Efendi'nin bir de camızları var tabii ki...Bu camızlara da kiremitin çamuru iyice çiğnetilir ki, çamur kıvama gelsin...

İşte günlerden bir gün, bu Hasan Efendi'nin bu camızları "dürtmek" için bir "meses"e ihtiyacı oluyor. Anlayacağınız üzere de, "meses", camızları gayrete getirmek için onları arkalarından dürtmeye yarayan ince uzun bir ağaç dalıdır. Hasan efendi de, işte böyle bir ihtiyaç hasıl olunca, kendine dağdan odun getiren bir dağlıya, kendisine meseslik bir odun ayarlaması için tembihatta bulunuyor. Bizim dağlı da, "müşteri velinimettir" şiarı icabı;

-"Sen heç merak etme Hasan emmi, ben sana en eyisinden bir "meseslik" keser, getirrim!.."

diyor.

Bir gün, üç gün, beş gün derken günler geçiyor. Dağlı, beygiri ile odun getirip getirip kiremithaneye yıkıyor, parasını da alıyor amma gelgelelim Hasan emminin mesesliğinin lâfını bile etmiyor. Böyle olunca, Hasan Emmi, dayanamayıp buna soruyor:


-"Oğlum Apdılla(Abdullah), sana bir meseslik dedim idi, ne ettin onu?!.." 


Abdullah kardeşim ise gayet serinkanlı ve tembihat sanki hep aklındaymış gibi:


-"Emmi vallaha sana yarar bir mesesliğe taha(daha) rastlıyemedim, yoğusa aklımda yani o iş, sen heç marak etme!.."

cevabını veriyor.

Ha bugün, ha yarın derken günler gelip geçiyor amma meseslikten hâlâ bir haber çıkmıyor!

Derken derken, iş; "Emmi vallaha senin mesesliği kestim emme bu sefer de etirafta golcu(kolcu, ormancı) çoğudu,  ben de o sebebten onu oriye bir yere sakladım. Getireceem Allah'ın izni ile..." gibi cevaplara dönüyor.

Dağlı gidip gidip geliyor amma "meseslik"ten hala bir haber yok! Fakat Hasan emmim de işin peşini bırakmamaya kararlı!..

Hasan emmi yine bir gün buna: 


"N'ooldu oğlum şu bizim meseslik işi?"

diye sorunca, Dağlı da bu sefer:


"Vallaha Hasan Emmi, senin mesesliği dağdan indirdim amma bir de baktımkine birez ağri (eğri), onun için ben de onun beline orta yerinden bir ip bağladım, iki ucuna da ağırlık daktım, bahçadaki tudun (dut ağacının) goluna da astım ki doğrulsun! İşte onu bekliyom! Doğrulur doğrulmaz onu sana getireceem..."

yalanını uyduruyor.

Onun bu cevabı üzerine, Kiremitçi Hasan Emmi dayanamayıp cebinden bir defter çıkarıyor ve bir şey arıyormuşçasına defterin sayfalarını uzun uzun ve dikkatli bir şekilde karıştırmaya başlıyor. Dağlı dayanamayıp:


"Ne arıyon böyle emmi?"

diye sorunca, Hasan emmim de diyor ki:


"Vallaha oğlum Apdılla, şu Osmaniye'nin bütün yalanları benden çıkar, o da bu defterde kayıtlı olur! Lâkin, deftere bakıyoom bakıyoom amma bu yalanın kaydını bir türlü bulamıyom! De hele bakalım, sen bu yalanı nerden uydurdun?!.."




. . .





0 yorum:

Yorum Gönder