1 Kasım 2010 Pazartesi

"Aydınlının oturduğu nerde görülmüş ulan?"

Yıl, 30'lu yılların sonu olmalı...Osmaniye'nin şimdiki Atatürk Caddesinde bulunan Deva Eczanesi'nin yerinde bir dükkan var. Manav dükkanı. Bu dükkanın sahibi de "Alaman İsmail". Herhalde sarışın ve renkli gözlü olduğundan bu ismi almış olmalı. Yanılmıyorsam bugünkü "Var" ailesinin büyüklerinden...İşte günün birinde, bu Alaman İsmail'in dükkanına (dükkan dediysek, altı üstü tahtadan derme çatma bir baraka, tıpkı diğerleri gibi...) bir "Aydınlı" geliyor. "Aydınlı"lar bildiğim kadarı ile "Yörükler"in bir kolu olmalı. Hayvancılıkla uğraşırlar, kıl çadırda yatar kalkarlar, dağlarda, kırlarda yaşarlar. Öz be öz Türk aşiretleridir. İşte bu Aydınlılardan biri bir gün elinde bir kumaşla geliyor. O zamanlar "Külot Pantolon" moda. Hani dize kadar dar, dizden yukarısı bol olan...(hani Hitler'in giydiklerinden...) "Selamünaleyküm"den sonra adam Alaman İsmail'e: "Usta bana bi kilot pantul lazım, dikiveren mi?" diyerek elindeki kumaşı uzatıyor. Adamcağız ne bilsin, dükkan deyince her ihtiyacın karşılandığı yer zannediyor. "Terzi" ne demek, onu bile bilmiyor. (Anadolu insanının durumu o zamanlar işte budur! Zenaatkârların tamamına yakını, hatta tamamı gayrı müslimlerdir. Türkler çiftçilik ve hayvancılık gibi "helal" mesleklerle uğraşmalı, ticaret ve zenaatkârlık gibi işlerden uzak durmalıdır)


Neyse, konumuza devam edelim.

Alaman İsmail bakıyor ki, saf bir vatandaş. Yokluk yılları, iş yok, güç yok! Bunu ister istemez bir fırsat olarak görüyor. "Beş liraya dikerim diyor, ki 5 lira o zamanlar çok iyi para! Adam tamam deyip cebinden beş lira çıkarıp Alaman İsmail'e uzatıyor. "Yarın gel al!" diyor adama, Alaman İsmail...Akşam evine giderken de bu beş lira ile sepeti ağzına kadar dolduruyor. Et, pirinç, çay, şeker ne varsa...Eve vardığında karısı şaşkın: "Herif bunlar da ne? N'ooldu? Nerden buldun bunları?..gibi arka arkaya soruları sıralıyor. Ortada normal olmayan bir durum var zira...Herif kaç günlük erzak getirmiş eve!..Alaman İsmail ise:"Avrat, hele şunlardan bir yemek yap da soona annatırım sana..." diyor. Neyse güzel bir yemekten sonra Alaman hanımına: "Hadi şindi ekmek tahtasını getir, makasınan inne iplik de getir..." diyor ve Aydınlı'nın verdiği kumaşı ortaya atıyor. Hanımının soru sormasına fırsat vermeden: "Kilot pantul dikeceek!.." diyor. Kadın şaşkın: "Aman herif, biz ne annarık kilot pantuldan kine?" deyince Alaman; "O zaman şo aldıklarımı doldur geri sepete de zabahınan götürüp geri veriim.." diyerek hanımını bir nevi "tehdit" ediyor. Ee, kadıncağız buna da razı olamıyor haliyle..."Eh, temam o zaman dikek!" demek durumunda kalıyor. Bunlar epey bir uğraşıyor, kesiyor biçiyorlar, ortaya "bir şeyler" çıkıyor. Sabahleyin Alaman bunu bir gazete kağıdına sarıp dükkanına götürüyor. Neyse, bir müddet sonra Aydınlı geliyor:"Usta bizim kilot pantul temam mı?" diye sorunca Alaman: "Temam, temam", deyip, adamı bir an önce başından savmak için pantolonu uzatıyor. Lâkin adam.:"Usta şunu tükânın arkasında bi geyiveren" demez mi? Yapacak bir şey yok! "Geç gey o zaman!" diyor. Adamcağız arkaya geçiyor, uğraşıyor, çabalıyor ve zar zor pantolonu(!) giyiyor. Giyiyor ama ne giyme! Pantolon "düdük" gibi! "Külot" kısmı içe doğru dikilmiş, adamcağız içine zar zor sığmış, öne doğru gelip: "Usta, ben bunuynan oturamiyon?" diyor, şaşkın şaşkın...Alaman soğuk kanlı olmak durumunda, belli ki "olmamış" ama işin ucunda hem o "5 Kaadı" geri vermek var, hem de kumaşın bedelini...Adama dönüp diyor ki:"Aydınnının oturduğu nerde görülmüş ulan! Aydınnı ya davara geder, ya goyuna! Heç oturur mu Aydınnı!.." Alamanın bu "sırtarması" işe yarıyor, adamcağızın da kafası karışık:"He, doğru deyon!" deyip, zar zor yürüyerek çekip gidiyor!..


Hey gidi Anadolu'm, hey gidi memleketim...Nereden nereye!..

0 yorum:

Yorum Gönder