.
Anı ve biyografi kitaplarını okumanın en hoş yanı nedir deseniz, tarihe mal olmuş kişileri okuyucuya "gayr-ı resmî" yüzleri ile de tanıtmalarıdır derim. Tıpkı size alıntılayarak aşağıda aktaracağım Kruşçev'in hatıralarında yer alan şu bölüm gibi:
"(..)Bu sonsuz ve can sıkıcı yemekler süresince, Stalin,
hikâyeler anlatarak bizi ağırlardı.
İşte Stalin’in anlattığı hikâyelere bir örnek daha:
“Bir gün kış günü, tüfeğimi alıp Yenisey Nehrini kayakla
geçerek avlanmaya çıkmıştım. Oniki verst (sekiz
mil) kadar gittikten sonra bir ağaç dalına konmuş keklikler
görmüştüm. Doğrusunu söylemek gerekirse onların keklik
olduğunu bilmiyordum. Ben bunları daha önce de avlamıştım,
ama, daha çok otlar arasında bulunduklarını sanıyordum.
Neyse, yaşayan öğrenir demişler. Yakına gelince
ateşe başladım. Ağaçta yirmi dört kuş, tüfeğimde de on
iki kurşun vardı. On ikisini öldürdüm. Gerisi kımıldamadan
dalda oturuyorlardı. Kurşun almak için dönmeye karar verdim.
Gittim, yeni kurşun aldım, döndüm. Kuşlar hâlâ yerlerinde
duruyorlardı." Ben sözünü kesip;
-"Ne demek istiyorsun, hâlâ orada
oturuyorlardı demekle?” diye sordum.
-“Ne diyorsam onu. Hâlâ dalın üstündeydiler."
Beria hikâyesine devam etmesi için kışkırttı Stalin’i.
-“Kalan on iki kekliği de öldürdüm. Bir ip alıp bir ucunu belime
bir ucunu kuşlara bağladım, eve kadar ardımdan sürükledim."
Yemekten sonra gitmeye hazırlanıp ellerimizi yıkarken
hepimiz hiddetten tepiniyorduk. Bir kış günü on iki verst
gitmiş, on iki keklik vurmuş, sonra eve dönmüş, kurşun alıp
gelmiş, on iki kuş daha vurmuş ve sonra tekrar eve dönmüş;
kırk sekiz verst ederdi bu! Hem de kayakla!
Beria,
“Yahu Kafkasyalı bir adam, hem de hayatında kayak yapmaya
pek fırsat bulamamış bir adam, bu kadar yolu nasıl
gider?" dedi. “Yalan söylüyor mutlaka."
Elbette, yalan söylüyordu. Hiçbirimizin şüphesi yoktu
bundan. Stalin’in yalan söyleme gereğini neden duyduğunu
söyleyebilmek güçtü. Onu iteleyen şeyin ne olduğunu
bilmiyorum. Bu eğlendirici bir yalandı, bir zararı dokunmazdı.
Ama bazen ciddi konuşmalarında da yalan söylediği olurdu.
Tüfek atışındaki ustalığına gelince, kendi gözümle nasıl
bir nişancı olduğunu görmüştüm. O kim, yirmi dört kurşunda
yirmi dört kuş vurmak kim. Bir gün daşa’sında yemek
yerken silahını alıp bahçedeki kırlangıçları kovmaya kalkışmıştı.
Sonunda yapabildiği tek şey Çeka’cı koruyucularından
birini yaralamak oldu. Bir başka seferinde tüfeği ile oynarken,
silah birden patlamıştı da, Mikoyan ölümden güç belâ
kurtulmuştu. Kurşun toprağa saplanmış, Mikoyan'ın
ve masanın üstü kırılan taş parçaları ile dolmuştu. Kimse
birşey dememişti, ama hepimiz çok korkmuştuk."
* * *
Boşuna değil demek ki bu avcılıkla atıcılığın bir arada anılıyor olması...
17 Mayıs 2019 Cuma
Avcılık ve "Atıcılık" konusunda Stalin'in bu kadar iyi olduğunu ben de yeni duydum
Gönderen
Hikayeci: Vecihi Batmaz
zaman:
04:48
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş
Etiketler:
Avcı Hikayeleri,
Dünyadan Hikayeler
0 yorum:
Yorum Gönder