Olay, o kadar hoşa gitmiş olacak ki, bir çok kişi failinin kendisi olduğu konusunda çok ısrarcı olup, hikayeyi, kendini merkeze koyarak anlatmaya kalkmış ve kendisine bir pay çıkarmaya çalışmış ise de, olayın tamamına vakıf olamadığı için dinleyenler kısa sürede anlattıklarının atmasyondan ibaret olduğunu anlamakta gecikmemişlerdir.
Efendim, meseleyi ilk kaynaktan nakletmenin verdiği eminlik içinde anlatacak olursak, işin aslı şu:
Zaman, 1945'i 1946'ya bağlayan kış mevsimi. O yıllar, memlekette tek parti iktidarının hüküm sürdüğü zamanlar. Osmaniye'de kaymakamlık yapmakta olan (ismi bizde saklı olan) şahıs hakkında ise halktan çok şikayet var.
Şöyle ki: Bu zat, o tarihlerde bekâr ve de içmeye gündüzden başlayanlardan. Çarşıya pazara çıkarken de genellikle "kafası iyi vaziyette" olduğundan, etrafta rast geldiği kadına kıza sarkmakta pek bir beis görmüyor. Tabii, bu rahatlığında, oradaki en büyük mülkî amir olmasının payı da elbette ki büyük!..
İşte onun bu pervasızlığı, giderek ahaliyi rahatsız etmeye başlıyor! Öyle ya, nasıl etmesin? "Bugün senin karına kızına, yarın benim karıma kızıma" misali...