Bizim buralarda bir söz vardır, derler ki: "Dağ adamı, hasta eder sağ adamı!.." Bugün anlatacağımız hikaye de aslında hem bu sözün, hem de değişik çalışan-aslında çalışmayan-bir mantığın altını çiziyor.
Hikaye şu ki, şehirlinin biri bir gün tatilini dağlarda, yaylalarda geçirmek istemiş. Hava da güzel olunca şöyle ormana doğru bir yürüyeyim demiş. Ora senin, bura benim derken bir de bakmış ki orman içinde bir hayli yol katetmiş. Bu kadar yol yürümeye alışkın olmayan bacakları ise haliyle kendisini taşıyamayacak kadar yorgun düşmüş ve iyiden iyiye hamlamış. Adamcağız tam da; "ulan ben ne yaptım, şimdi nasıl geri döneceğim?.." diye kaygıya kapılmışken bir de ne görsün, az ötede elinde baltası, nacağı ile bir köylü bir yük odun yapmış, onları eşeğine yüklemeye çalışıyor. Hemen köylünün yanına yanaşarak:
-"Selamınaleykûm hemşehrim, kolay gelsin" demiş.
Köylü de "Aleykümesselam!.." diyerek kendisine mukabelede bulunduktan sonra dikkatini yine işine vermiş. Adamsa devam etmiş:
-"Bu odunları şehre götüreceksin herhalde hemşehrim?.."
Köylü:
-"He ya, şehre götürüp satacağım..."
Adam:
-"Kaça satacaksın hemşehrim?..."
Köylü:
-"On liraya..."
Adam:
-"Hemşehrim, bak sana ne diyeceğim. O odunlar yerine şehre beni götür, sana aynı parayı ben vereyim. Hem ben o odunlardan daha hafif çekerim, hayvanın da çok yorulmamış olur..."
Bu teklif karşısında köylü şöyle bir düşünmüş ve adamın teklifi makul gelmiş:
-"Peki, tamam. Hadi eşeğe bin o zaman..."
31 Aralık 2015 Perşembe
Hani benim odunum?
Gönderen
Hikayeci: Vecihi Batmaz
zaman:
07:14
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş
Etiketler:
anonim
3 Temmuz 2015 Cuma
Bir tilki hikayesi...
.
Arap çöllerinin birinde günlük nafakasını çıkarmak için her gün uğraşmaktan artık yorulan bir tilki, karnını doyurmanın daha kolay bir yolu olması gerektiğini epey bir zamandır düşünür dururmuş. Derken bir gün yine aç bîlaç çöllerde gezinir dururken bir vahada istirahat etmekte olan bir deve kervanına rast gelmiş. Onları uzaktan izlemeye başlamış. Dikkatli bir gözlem neticesinde, develerin bazılarının arka bacakları arasında sallanıp duran iki tane yuvarlak, parlak ve alımlı et parçasının varlığını oldukça dikkat çekici bulmuş. Zeki olduğunun da bilincinde bir hayvan olarak derhal bir durum tespiti yapmış ve kendine bir harekât planı çıkarmış. Zira, şuna kesin kanaat getirmiş ki, develerin arka bacakları arasında sallanıp duran bu iki yuvarlak top, öylesine zayıf bir bağla deveye bağlı ve develer yürüdükçe öylesine bir güçlü bir şekilde sallanıyor ki, bu kadar sallanmaya o zayıf bağ dayanmaz ve eninde sonunda mutlaka düşecektir!..
Netice olarak bundan o kadar emin olmuş ki, kervan yola düzüldüğünde onları arkadan gizlice takip etmeye karar vermiş. Demeye gerek yok, kervan bir müddet sonra yola koyulmuş, bizimki de arkasından…
Arap çöllerinin birinde günlük nafakasını çıkarmak için her gün uğraşmaktan artık yorulan bir tilki, karnını doyurmanın daha kolay bir yolu olması gerektiğini epey bir zamandır düşünür dururmuş. Derken bir gün yine aç bîlaç çöllerde gezinir dururken bir vahada istirahat etmekte olan bir deve kervanına rast gelmiş. Onları uzaktan izlemeye başlamış. Dikkatli bir gözlem neticesinde, develerin bazılarının arka bacakları arasında sallanıp duran iki tane yuvarlak, parlak ve alımlı et parçasının varlığını oldukça dikkat çekici bulmuş. Zeki olduğunun da bilincinde bir hayvan olarak derhal bir durum tespiti yapmış ve kendine bir harekât planı çıkarmış. Zira, şuna kesin kanaat getirmiş ki, develerin arka bacakları arasında sallanıp duran bu iki yuvarlak top, öylesine zayıf bir bağla deveye bağlı ve develer yürüdükçe öylesine bir güçlü bir şekilde sallanıyor ki, bu kadar sallanmaya o zayıf bağ dayanmaz ve eninde sonunda mutlaka düşecektir!..
Netice olarak bundan o kadar emin olmuş ki, kervan yola düzüldüğünde onları arkadan gizlice takip etmeye karar vermiş. Demeye gerek yok, kervan bir müddet sonra yola koyulmuş, bizimki de arkasından…
Gönderen
Hikayeci: Vecihi Batmaz
zaman:
10:52
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş
Etiketler:
Memleket Hikayeleri
24 Mart 2015 Salı
Babanız b.ku yedi!..
Eski zamanların birinde, malı mülkü, çoluğu çocuğu ile tabir yerindeyse güm güm gümüleyen çok zengin bir adam varmış. Adam aynı zamanda dinine diyanetine, hayrına hasenatına da önem veren biri olarak bilinirmiş.
Fakat ne olmuşsa, nasıl olmuşsa olmuş, bu sapasağlam adam hiç beklenmedik bir zamanda küt diye gidivermiş!..
Onu tanıyanlar, bilenler ve çoluk çocuğu başta olmak üzere herkeste bir şaşkınlık! Öyle ya, bu kadar zengin bir adam bu kadar mı ani ölür, ölüm, parası olana da mı bu kadar kolay gelir?...
Açıkça dillendirilmese de akılların derinliklerinde oluşan bu düşüncenin tesiri ile olsa gerek, çocukları babalarının bu ani ölümüyle hiç olmazsa öte tarafta iyi bir muamele ile karşılaşıp karşılaşmayacağının merakına düşmüşler. Nasıl olsa bu dünyada paranın güç yetiremeyeceği hiçbir zorluk yoktur diyerek bu meraklarını giderecek bir yol aramışlar. Derken, arayan bulur hesabı; babalarının mezarı içine bir kişilik bir yer daha açtırıp buraya bedeli mukabilinde bir fukarayı bie geceliğine yatırırız, o da ertesi günü bize babamızın hesabını nasıl verdiğini bize anlatır diye düşünerek çareyi bunda bulmuş ve harekete geçmişler. Etrafa tellallar da çıkararak durumu halka ilan etmişler.
Gönderen
Hikayeci: Vecihi Batmaz
zaman:
13:29
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş
Etiketler:
Memleket Hikayeleri