12 Ekim 2011 Çarşamba
"Ziraatçi Mustafa Efendi'nin Bitmeyen Serveti ve Mustafa Fuad Y'in Bir Türlü Alamadığı Banyo Sobası"
Hiç, "bu nasıl bir başlık böyle" demeyin, bu başlığı bu şekilde yazan ben değilim. Bilakis, bu başlık; (kim bilir kaçıncı kez) sona eren bir "ortaklığın" ardından, diğer ortak Ahmet Y. tarafından-müşterek arkadaşlarını bilgilendirmek üzere, (ya da yanlış bilgilendirilmesini önlemek amacı ile) yazılmış bir raporun(!) başlığıdır.
Evet, sözlerimde bir yanlışlık yok, aynen böyle!..
Ahmet Y. Bey, (ki, kendisi ve kendisinden bir yaş küçük "erkek" kardeşi Mustafa Y. çocukluğumuzdan bu yana, mahalle arkadaşlarımızdır) kardeşi ile yaptığı bir ortaklığın daha sona ermesi münasebeti ile zamanında böyle bir rapor yazıp, 8-10 nüsha halinde çoğaltarak müşterek arkadaşlarına dağıtmış, böylece bir nüshası da benim elime ulaşmıştı.
Ahmet kardeşimin yazıp dosyaladığı, yaklaşık 11 sayfa tutan raporun başlığı niye böyle diye soracak olursanız, o da şu:
Ortaklık sırasında Ahmet kardeşimiz evli, Mustafa ise bekâr. İkisi de doğuştan fevkaladenin fevkinde "tutumlu" insanlar! Ortaklık sermayesi ise, (her zaman olduğu gibi!..) dedeleri "Ziraatçi Mıstaa Efendi"den kalma bir gayrımenkulün satışından gelen para ile konulmuş durumda.
Mustafa, dededen kalma konakta tek başına, bekâr yaşıyor ve konağın banyosunda da eski usül, her yerinden su damlatan tenekeden eski bir banyo sobası var. Mustafa, ikide bir ve her vesile ile (ve bihassa da Ahmedin yanında); "daha banyo sobamı bile değiştiremedim. Zararı yok, şimdilik böyle de idare ederim ben!.." deyip durmakta. Yani, anladığınız üzere, Mustafa kardeşim "ortaklık" konusunda çok hassas, kazanca geçmeden sermayeden yememeye özellikle dikkat ediyor!.."Banyo sobası"nı "bile" değiştirememiş olması ise, tabiatı ile bunun en müşahhas (somut) delili olmuş oluyor!.. Ayrıca da kendinden bir yaş büyük ağabeyi Ahmede de benzer bir davranış içinde olması için el altından ihtar ediyor!
Peki, "iş nedir" diye sorarsanız da, söz konusu ortaklık, eski bir yer fıstığı yağı işletmesinin hurdaya çıkmış makinalarını büyük masraflarla revizyondan geçirerek "araşit yağı" üretmek üzerine kurulmuş bulunuyor. Üretilen malın pazarlanması da; "malımız olsun da, yağ gibi olsun, nasıl olsa bir alıcısı çıkar" prensibine dayandığı için beklenen alıcı yurt içinden bir türlü çıkmıyor! Bunun üzerine de "doğuştan ar-ge"ci olan Ahmet bey kardeşim, derhal bir "B Planı" hazırlığına girişiyor ve İsviçre'deki saat üreticilerinin saat çarklarını yağlamakta "araşit yağı" kullandıklarını keşfediyor!.. Dolayısı ile de araştırmalarını bu yönde kesifleştiriyor. Neyse, aslında bu da ayrı bir hikaye konusu olacak kadar enteresan bir mevzu ve bunu burada anlatmaya kalkışırsak başladığımız hikayeyi yarım bırakmış oluruz. Yani, siz anladınız işi, "ortaklarımız" bu defa da fıstık yağı işindeler işte!..
Şimdi dönelim geri hikayemize:
Dökülen onca paraya ve emeğe rağmen iş beklenen randımanı vermeyince, fabrika, ortakların kucağına bir sürü de borç bırakarak faaliyetine son veriyor. Zarar, Ziraatçi Mustafa Efendi mirasından bir mülk daha satılarak karşılanıyor. "Varlık seviştirir, yokluk döğüştürür" misali, bizim ortakların arası da zarar nedeni ile açılıyor ve karşılıklı suçlamalar başlıyor. Ahmet bey kardeşim de işte bu noktada, her zamankinden daha kapsamlı ve daha profesyonel bir tarzda hareket ediyor ve işi "dedikodu" boyutunda bırakmayarak, edilen zararı ve nedenlerini kapsamlı bir rapor içinde toplamak yolunu tercih ediyor. Raporun başlığı da hikayemizin başlığı ile aynı ve raporun yer aldığı dosyanın kapağına nal gibi harflerle yazılmış durumda:
"Ziraatçi Mustafa Efendi'nin Bitmeyen Serveti ve Mustafa Fuad Y'in Bir Türlü Alamadığı Banyo Sobası"
Anlaşılan, bu "banyo sobası"nı ikide bir başa kalkma işi Ahmet kardeşime çok koymuş!.. Raporu okumaya başladığınızda bunu daha iyi anlıyorsunuz! Kaldı ki, Ahmet kardeş raporu sadece bu son ortaklıkla sınırlı tutmamış ve işi ta başından, daha önceki "ortaklıklardan" itibaren alarak bu son ortaklığa kadar getirmiş ve o güne kadar edilmiş her zararı, o günün kurları üzerinden dövize çevirmiş, sonra da bu döviz tutarını bugünkü kurlardan TL.ye çevirmiş, bununla da yetinmeyerek, bu TL. cinsinden bulunan "zarar tutarı"nı da o günün "1 adet banyo sobası" fiyatına bölerek, edilen zararı "banyo sobası" cinsinden ortaya koymuş!.. Mesela, hatırladığım kadarı ile Ahmet bey kardeşimin izlediği yöntem şöyle bir şey:
"Sen, ey Mustafa Fuad Y.!,
Şu tarihte, şu işte, şu adreste kiraladığın büronun kapısına ve bina girişine, şu ölçülerde, üzerine; "Mustafa Fuad Y. - Fabrikatör" yazdırdığın prinç levhalar ve tamamı hakiki deriden koltuk takımı ve büro mobilyası için şu kadar para ödedin!.. Bu ödeme için o zamanın parası ile şu kadar ödeme yaptık, o da bugünün parası ile şu kadar dolar eder! Bunu da bugünün kur değeri olan şununla çarpar ve bir "banyo sobası"nın ederi olan şu kadar TL.ye bölersek, sırf buradan ettiğimiz zarar ile sen şu kadar "banyo sobası" alabilirdin!.."
Rapor, buna benzer hususları ayrıntısı ile irdeliyor ve neticesinde ise, edilen zararların toplamı "banyo sobası"na bölündüğünde, ortaya (yanlış hatırlamıyor isem) 16.685 adetlik banyo sobasına denk bir zarar ortaya çıkıyor ve rapor şöyle bitiyordu:
"Sen, ey Mustafa Fuad Y.!,
Yukarıda ayrıntılı dökümü verilen zararlara neden olmasa idin bugün 16.685 adet banyo sobasının sahibi olabilirdin!.."
* * *
Ne diyelim, geçmiş olsun, Ahmet bey kardeşim!..
Gönderen
Hikayeci: Vecihi Batmaz
zaman:
14:31
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş
Etiketler:
Osmaniye'den Hikayeler
0 yorum:
Yorum Gönder