Farkındayım, güzel Şanlı Urfa'mızı epeydir ihmal ettim. Bugün anlatacağımız küçük bir hikaye, dilerim bu ihmalimizi biraz olsun telafi eder. Hikayemizin konusu, bir "kız isteme" esnasında iki taraf arasında geçen ilginç diyalogları içeriyor. Hadi, uzatmadan mevzuya girelim:
Efendim, damat adayımızın babası Urfa'nın sevilen sayılan iş adamlarından biri. Her şeyi yerli yerinde, bir tek kusuru varsa o da, çok "çirkin" bir adam olması. Bunun dışında, kimsenin kendisi hakkında diyebileceği kötü bir şey yok. Böyle bir adam yani... Damat adayı oğul da her yönü ile aynen babası gibi, ona da bulunabilecek tek kusur varsa, o da babası gibi "çirkin" bir adam. Bunun dışında ona da kimse bir şey diyemez.
29 Temmuz 2011 Cuma
İstanbul'dan artist mi getirteydim?!..
Gönderen
Hikayeci: Vecihi Batmaz
zaman:
03:02
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş
Etiketler:
Urfa Hikayeleri
22 Temmuz 2011 Cuma
"On liramı almadan şurdan şuraya gitmem!.."
Eski günlerde, şimdiki gibi borsa, döviz, repo mepo gibi işler ve televizyon gibi bir alet henüz memlekette olmadığından olsa gerek, insanların birbirleri ile daha çok vakit geçirdikleri anlaşılıyor. İşte, bugün o günlerden bir hatıra olmak üzere küçük bir hikaye daha nakledeceğiz.
Osmaniye'nin bilinen simalarından Nihat Sezgin amcamız, her sabah evinden çıktığında arkadaşı "Berber Ahmet"in (Soyyiğit) dükkânına mutlaka bir uğrak verirmiş. Bir gün, yine o mutad ziyaretlerinden birinde, tam berber dükkanına girerken beraber, bir müşterisini tıraş etmekte olan Berber Ahmet, önce dükkanda oturan birine anlamlı(!) bir bakış atıp sonra Nihat amcaya dönüyor ve:
-"Gel bakalım Nihat efendi, geel!.. Bu dünyada işin sağlam, ne fakir fukaradan haberin var, ne abdestten namazdan!.."
diyerek, bir laf dokunduruyor. Asıl maksadı ise dükkanda tıraş sırası bekleyen "Hambal (hamal) Gazi"ye işaret vermek!. Zira bu Hambal Gazi, iri yarı, abdestli namazlı, lâkin kafadan biraz çatlakça ve oldukça da asabi bir Kürt. Bilhassa da abdest namaz konusunda çok hassas. Hele ki, hali vakti yerinde olup da abdesti namazı ihmal edenlere daha bir öfkeli olduğu herkesin malûmu olan bir zat.
Ne kadar "eyvah!.." dese de, böyle bir ortama bir kere "düşmüş" bulunan Nihat amca, hambal Gazi'nin;
-"Gel buraya bakalım efendi, gel otur bakayım şöyle!.."
diyerek yaptığı emrivakiye ister istemez riayet ediyor ve hambal Gazi'nin yanıbaşına oturmak zorunda kalıyor.
Başlıyor mu hambal Gazi:
Osmaniye'nin bilinen simalarından Nihat Sezgin amcamız, her sabah evinden çıktığında arkadaşı "Berber Ahmet"in (Soyyiğit) dükkânına mutlaka bir uğrak verirmiş. Bir gün, yine o mutad ziyaretlerinden birinde, tam berber dükkanına girerken beraber, bir müşterisini tıraş etmekte olan Berber Ahmet, önce dükkanda oturan birine anlamlı(!) bir bakış atıp sonra Nihat amcaya dönüyor ve:
-"Gel bakalım Nihat efendi, geel!.. Bu dünyada işin sağlam, ne fakir fukaradan haberin var, ne abdestten namazdan!.."
diyerek, bir laf dokunduruyor. Asıl maksadı ise dükkanda tıraş sırası bekleyen "Hambal (hamal) Gazi"ye işaret vermek!. Zira bu Hambal Gazi, iri yarı, abdestli namazlı, lâkin kafadan biraz çatlakça ve oldukça da asabi bir Kürt. Bilhassa da abdest namaz konusunda çok hassas. Hele ki, hali vakti yerinde olup da abdesti namazı ihmal edenlere daha bir öfkeli olduğu herkesin malûmu olan bir zat.
Ne kadar "eyvah!.." dese de, böyle bir ortama bir kere "düşmüş" bulunan Nihat amca, hambal Gazi'nin;
-"Gel buraya bakalım efendi, gel otur bakayım şöyle!.."
diyerek yaptığı emrivakiye ister istemez riayet ediyor ve hambal Gazi'nin yanıbaşına oturmak zorunda kalıyor.
Başlıyor mu hambal Gazi:
Gönderen
Hikayeci: Vecihi Batmaz
zaman:
06:18
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş
Etiketler:
Osmaniye'den Hikayeler
16 Temmuz 2011 Cumartesi
Kabak Hikayesi
Bugün size hikayeyi ben değil, Aşık Gül Ahmet Yiğit anlatacak. Bilmeyenler için hemen söyleyelim ki, Gül Ahmet, aslen Gazi Antep'in İslahiye ilçesine bağlı Feyzipaşa bucağından olan, 1955 doğumlu bir öğretmen/aşığımızdır.
İşte onun ağzından; "evliyalar, enbiyalar, peygamberler yemeği(!) "kabağın" hikayesi:
.
İşte onun ağzından; "evliyalar, enbiyalar, peygamberler yemeği(!) "kabağın" hikayesi:
.
Gönderen
Hikayeci: Vecihi Batmaz
zaman:
13:17
0
yorum
Bunu E-postayla Gönder
BlogThis!
X'te paylaş
Facebook'ta Paylaş
Etiketler:
Hoca Hikayeleri