17 Nisan 2012 Salı

Kamyon duracak, Rıfkı emminiz işeyecek!..


Sene, 1940'lı yılların sonu... Memleket hâlâ yokluk ve yoksuluktan çıkmaya çabalıyor! Şimdiki gibi her kapının önünde çifter çifter araba yok! Bırakın o dönemin tanımı ile "hususi" arabayı, nakliye için kamyon bulmak bile bir mesele!.. Hele ki, o zamanlar kasaba seviyesinde olan Osmaniye gibi yerlerde, hususi araba da, ticari taksi de, kamyon da, iki elin parmaklarını ya geçer ya geçmez! Onlar da zaten memleketin belli başlı zengin adamlarının kapısında bulunur.

İşte, o dönemin zenginlerinden olan M. E. de, Osmaniye'nin hem kamyon, hem de hususi araba sahibi nadir adamlarından biridir. Bilhassa yeni aldığı "kırmızı" renkli kamyon memleketin dilindedir.


Evet, M. E., yaz geldiğinde, kendi deyimi ile, o meşhur "kirmizi kâmyon"u ile Zorkun yaylasına yük çekmekte, yolcu da taşımaktadır. Çocukları ile beraber sürdürdüğü bu nakliye işinde, oğullarından birisi kamyonu sürerken, diğerleri indi-bindi işlerine bakmakta, kendisi de şoför mahalline kurulup, kolunu kamyonun açık penceresine keyifle dayamakta, yanında boş yer olduğu halde, kendisinden başka ikinci bir kişiyi, parası ile dahi olsa yanına asla bindirmemektedir! Yani bütün yolcular, beğenseler de beğenmeseler de kamyon kasasında seyahat etmek durumundadırlar.

Bu durum halk arasında hoşnutsuzluk yaratıp, dedikodu mevzuu olmaya başlayınca, bizim rahmetli Kara Rıfkı (Başlamışlı) amcamız da duruma kulak kabartıp, mevzuuya müdahil olmaya karar veriyor. Bir gün kalkıyor, Zorkun yaylasına gitmek üzere Büyük Cami civarında yolcu bekleyen "kirmizi kamyon"un bulunduğu durağa varıyor! Kamyonun yanına gelince bakıyor ki, M. E. yine şoför mahallindeki yerini almış! Hiç bir şey demeden kamyonun önünden dolanıp şoför tarafındaki kapıyı açıyor ve "Selamun Aleykûm!" diyerek M. E.nin yanına oturuveriyor!.. M. E., Kara Rıfkı'nın nasıl bir adam olduğunu çok iyi bildiğinden ve ona: "Öne binilmez kardeşim, yasak!..  Geç arkaya!.." diyemediğinden: 

-"Ooo Rıfki Efendi, hoş gelmişsen, safalar getirmişsen!.."

diyerek bir de hoşâmedî yapmak (hoş geldin demek) durumunda kalıyor!

Kara Rıfkı rahmetlik ise gayet vurdumduymaz ve yarımağız bir tavır ile "hoşbulduk, hoşbulduk!" demekle yetiniyor. Aslında bununla yetinse gene iyi!.. Tutup ceketinin cebinden bir de rakı şişesi çıkarıyor ve öyle susuz musuz kafasına dikip, ceketinin koluna ağzını sildikten sonra, rakı şişesini, o abdestli-namazlı M. E.ne;

-"Sen de içmez miydin ağa!.." deyip de uzatmıyor mu!

M. E. ise içinden "çattık belaya" dese de, ister istemez:

-"Sagulasın Rıfki efendi!.. Ben içmem amma içeni severim. Sana afiyetler olsun, sen buyur iç!.." demekle durumu kurtarmaya çalışıyor!

Kamyon ise hâlâ durakta beklemekte ve öyle üç beş kişi ile dolacak bir vasıta da değil elbette! İster istemez beklemek lazım! Kara Rıfkı da bunu biliyor bilmesine de, maksat E. efendiye rahatsızlık verip milletin yüreğini soğutmak olunca, tabii ki durmuyor! İkide bir kafayı geriye çevirip:

-"Bre ulan, ne zaman kalkacak bu ...in kamyonu ki!.."

diyerek, hem mızırdanıp, hem de ufaktan ufaktan sövmeye başlıyor!

M. E. ise onu sakinleştirmenin telaşı içerisinde:

-"Sen rahatina bak Rıfki efendi, az kaldı şimdi kalkar!.." 

diyerek onu oyalamaya çalışıyor. Ee, Kara Rıfkı bu!.. Kafası bozuldu mu öte geçeye geçiverir de, daha ağıza alınmayacak laflar da eder!.. Öyle ise fazla kızdırmaya gelmez!.. Doldu-dolmadı dememeli ve kamyonu bir an önce yola çıkarmalı!.. E. de bunu yapıyor ve oğluna sesleniyor:

-"Oglim, hadi Rıfki emminiz kırk yılin bir başi kamyonumizi şereflendirmiştir. Oni bekletmen de, hadi artık gidek!.."

Çocuklar da Rıfkı emmilerini iyi(!) bildiklerinden babalarına hak veriyorlar ve kamyonu çalıştırıp, beş altı yolcu ile beraber yola koyuluyorlar.

Bu arada Kara Rıfkı, ceketin cebinden rakıyı çıkarıp çıkarıp kafaya dikmeye devam ediyor. M. E. ise kazasız belasız, bir an önce Zorkun'a varmak için, içinden bin bir duayı birden ediyor!

Lâkin kamyon, o tozlu topraklı dağ yoluna sarmaya başlayınca, Kara Rıfkı, daha ilk rampada problem çıkarmaya başlıyor. Kamyon rampaya tam kaptırmış çıkıyorken Kara Rıfkı şoföre sesleniyor:

-"Çabuk burda dur!.. Çok sıkıştım, işeyeceem!.."

Haydaa!.. Ne ister canın!.. Koca kamyon rampada nasıl durur, durursa da geri nasıl kalkar bire emmi?!..

Orası öyle de, Rıfkı emmim sanki bunu bilmiyor mu!..

M. E., ise "namus eliyin körü" dedikleri hesap:

-"Rıfki efendi, kâmyon şu rampayi çıkiverse de, öyle şeytsen..." deyip, Kara Rıfkı belki insafa gelir diye bir umut beklese de, Kara Rıfkı:

-"İşemem gerek, dutamam E. Aga!.. Şayet duramaz ise ben de çıkarıp aha şuraya işeyivereyim!.." demez mi!..

M.E., can havli ile kafasını dışarı çıkarıp, arkaya seslenmekten başka bir çare bulamıyor:

-"Oglim, kâmyon duracak, Rıfki emminiz işeyecek!.. Tekere takoz koyun!.."

Kamyon duruyor, çocuklar aşağı atlayıp tekere takozu yetiştiriyorlar. Kara Rıfkı da ortada oturduğundan önce M. E. iniyor, sonra Kara Rıfkı!

Kara Rıfkı, yol kenarında ihtiyacını görene kadar M. E. de mecburen dışarıda bekliyor. Kara Rıfkı ise adeta işin tadını çıkararak, hiç acele etmeden işini görüyor. Bu arada kamyon ikide bir takoz atlıyormuş, şoför, muavin kan ter içinde kalıyormuş, ne gam!.. O, bunların hiç birine aldırmıyor!..

Uzatmayalım, böyle böyle, ne zaman kamyon zorlu bir rampaya sarsa, Kara Rıfkı'nın işeyesi geliyor ve kamyonu anında durdurup ihtiyaç gideriyor! Her defasında da, M. E.nin içinden "lâ havle" çekip aşağı inmek mecburiyetinde kalması da cabası!..

* * *
Eminim ki, ne M. E., ne de çocuklarıları, Kara Rıfkı ile yaptıkları bu maceralı Zorkun yolculuğunu unutmamışlardır. Bakın, biz bile unutmadıktan sonra!..







2 yorum:

Unknown dedi ki...

Nam-ı diğer Kara Rıfkı Ağa (Rıfkı Başlamışlı), Cebelibereket müftüsü Yusuf Ziya Efendi'nin oğlu olup, müftü oğlu olması hasebiyle öyle ulu orta içer bir insan asla değildir. Hele koluna ağzını silme işi büsbütün abartı.Osmaniye nin 3000 dönüm arazi sahibi,ilk çırçırpres fabrikası sahibi hususi 8 silindir 2 araba sahibi olup, haksızlığa da hiç gelemediğini bir Osmaniye bilir.Anlaşılan yazar da gazabına bir ara uğramış olacak ki, karalar gibi anlatmış.Annesi Ayşe Hanım derseniz saraylıdır.Osmanlı hanfendisidir.Öyle ihale zengini yamak filan değildir kendileri.Nurlar içinde yatsın.Ben hep bu yazarın mesnetsiz yazılarına şahit oluyorum.Bende çok ders verici hikayeleri var.Merak ederseniz anlatırım.Mekanı cennet olsun...

Hikayeci: Vecihi Batmaz dedi ki...

Hemen baştan söyleyeyim ki, bu hikayeden benim merhum Rıfkı Ağa'yı karalamak ve yanlış bir insan gibi tanıtmak gibi bir sonuç çıkarmanıza gerçekten çok üzüldüm Macide hanım. Bu hikayede cebine rakı şişesi koyarak kamyona binen Rıfkı Ağa, bütün bunları (afedersiniz) serkeşliğinden ya da ayyaş bir adam olmasından dolayı elbette yapmıyordu. O, bütün bunları bilerek ve abartarak yapıyordu ki, vermek istediği mesaj yerini tam olarak bulsun! Keza, aynı abartı ve pervasızlığı diğer hikayelerinde de görmek mümkün. Zira bu tür insanlar, az rastlanan, eskilerin tabiri ile nevi şahsına münhasır insanlardır. Yani, ne kadar gariplikler yapsalar da kimse onlara bir şey diyemez, müdahale ve eleştiride de bulunamazlar, her ne yapıyorlarsa da boşuna yapmazlar diye inanılır. Zannederim maksadımızı anlatmaya bu kadarı yeter.

Diğer taraftan, Rıfkı Ağa'ya dair yazmaya vakit bulamadığım daha pek çok hikaye var. Sizin bildiklerinizle beraber onları birlikte bir değerlendirmeye almaktan çok memnun olurum. İletişim bilgilerinizi memleket.hikayeleri@mynet.com adresine bırakabilirsiniz. İlgi ve duyarlılığınız için çok teşekkür eder, bu vesile ile iyi ve güzel günler dilerim.

Yorum Gönder