2 Nisan 2012 Pazartesi

Altmış altmış yüz seksen!..


Şimdilerde; "oğlumuz ne iş yapar" diye sorulduğunda, "oğlumuz faktoringci" dendiğine siz pek aldırış etmeyin! Bu sevimsiz mesleğin bilinen adı "faizcilik", kanuni adı "tefecilik" ve Kahraman Maraş'taki adı da "cücükcülük"tür. Gayrı resmi finans piyasasının perde arkasında faaliyet gösteren bu şikirsiz aktörleri, pek tabii ki, acımasızlıkları ve gaddarlıkları ile tanınırlar. Fakat, bankacılık mevzuatının katı kurallarına; ipotek, kefil vb. gibi o uzun süren muamelatlarına durumu uygun düşmeyen müşteriler ve de bilhassa da bankalarca kara listeye alınarak, günün moda deyimi ile; bankaların "banlanmış" müşterileri, ister istemez hep bu "cücükcü" taifesinin kucağına düşerler.

Dünyanın bilinen en eski mesleği(!) ile (en azından) yaşdaş olduğuna inandığım bu meslek erbabı, yeri geldiğinde işini şer'i kural ve kaidelere uydurmaktan da geri kalmamışlardır. Bu sepebten, hacılığa hocalığa da kara çalınmasına ve cümle milletin "hacı, hoca" denince arkasını tutarak kaçmasına sebep olan bu densizler, dini kendi bu deni işlerine bir kalkan yapmaktan geri durmamışlar ve din üzerinden kendilerine hem bir itibar, hem de meşruiyet kazandırmaya çalışmışlardır. Bunlarla ilgili bir dolu hikaye ve kıssanın var olduğunu bildiğim memleketimin bir köşesinden; Gazi Antebe nazaran kahramanlığını geç de olsa kazanmış Maraş'tan, faizci eline düşmüş bir gariban köylünün hikayesini sizlere nakledeyim ki, unutulmasın:


Efendim, bu kardeşimiz Kahraman Maraş'ımızın bir köyünden. Ya yağmur zamanında yağmamış, ya rüzgâr vaktinde esmemiş, ya bideri (tohumu) yeterince derine düşmemiş, velhasıl; şu veya bu sebepten mahsülü bereketli olmayarak yokluğa düşmüş bu çiftçi/köylü vatandaşımız, Allah'ın kendisinden esirgediğini bu tefecilerden birinden telâfi etmek mecburiyetinde kalmış! Kalınca da, köyünden kalkmış Maraş'a gelmiş. Öyle ya, tarlayı bir daha ekmesi lazım, bunun için bider lazım, bider için ise yine para lazım!... Yani, hani; "çiftçinin karnını yarmışlar bir dolu 'bu yılcık' çıkmış!.." dedikleri hesap, yeni senede yeni bir ümit için (ve yeni mahsül çıkana kadar) geçime para lazım! Para ise tek bir yerde var: Cücükcülerde! O da bunu biliyor. Bu yüzden varıyor bir cücükcünün yanına. İstediği ise 60 Lira!.. Cücükcü hacı emmi ise işi gereği rolünü oynamakta! Gayet düşünceli, önündeki kâğıdı karalayıp duruyor. Adamcağızın ihtiyacı olan tutarı anlamamış gibi, tepeden tepeden; "kaç liraya ihtiyacım var dediydin efendi?.." diyerek adamı bir daha söyletiyor ve adeta işin tadını çıkarıyor!.. Adamcağız ise gayet ezgin:

-"60 Lira lazımdı bana, Hacı efendi...."

diyerek tekrar ediyor. Hacı efendi ise, yüzünü kaldırmadan, o gayet düşünceli ve gönülsüz hali ile ve önündeki karalama kâğıdına bakarak iç geçirip, oraya bir şeyler karalayaıp, güya kendince bir hesap yaptıktan sonra:

-"Altmış altmış yüz seksen!.. Teltik olmasın, (küsuratlı olmasın) sen belle iki yüz!.. De bahiim (bakayım) şindi buna ne faiz koyak!.."

Denmiyor ki diyesin: "Ulan kitapsız, koyacağını zaten köküne kadar koymuşsun!.. Daha neresine ne koyacan?!.."

Lâkin, el mecbur!..

* * *

Kim ne derse desin, Anadolu köylüsü hem içerden hem dışardan az zulüm görmemiş, az sıkıntı çekmemiş ama buna rağmen acısını içine dürmüş, sıkıntısını ona buna açmaktan ar etmiş, lâkin kendi sırtından nice soysuzların zengin olmasına bir türlü mani olamamıştır. Bütün bunlara rağmen tevekkül göstermeye devam etmesi, her ne kadar asaletine bir delil ise de, bir noktadan sonra hakkını aramayı bilmesi, hiç şüphesiz Allah'a daha hoş gelecektir diye düşünüyoruz.




0 yorum:

Yorum Gönder