25 Haziran 2011 Cumartesi

"Bay Yusuf Ziya..."

Bugünkü anlatacağımız mevzuya hikaye denir mi, bilemiyorum ama "geçmişten küçük bir anekdot" dense de olur herhalde. Neyse, hele önce başlayalım bir anlatmaya da...

Efendim, sene 1940'lı yıllar... Malum, o yıllarda üniversite tahsili dendi mi akla en önce İstanbul geliyor. Memleketin dört bir yanından aileler, çocuklarını üniversite tahsili için İstanbul'a gönderiyorlar. Bunlardan biri de Malatya'dan Yusuf Ziya adlı bir delikanlı. O zamanlar şimdiki gibi envai türden haberleşme vasıtaları yok. Durum acil ise telgraf çekilir, değil ise mektup yazılır. İşte bu Yusuf Ziya beyin babası da oğluna zaman zaman mektup "yazdırarak" memleketten haber veren ve gelen mektupları da birilerine "okutturarak" oğlundan havadis alan, okuma yazması olmayan "ümmi" bir amca. Bir gün, yine oğluna mektup yazılması zarureti hasıl olunca bu amcamız etraftan birilerini yakalıp yanına oturtuyor ve eline kâğıdı kalemi tutuşturup, başlıyor yazdırtmaya. Ne ise, mektup bitiyor, katlanıp zarfına konuluyor ve sıra geliyor zarfın üzerine adresi yazmaya...

Amcam başlıyor adresi söylemeye:


-"Yaz bakalım: Bay Üsup Ziya, Şehzade başında, Cami karşımda, Malatya Talebe Yurdunda, Yani benim olisi!.."

Amcam, anlaşılıyor ki, daha önce oğlunun ziyaretine gitmiş ve "adresi" iyi biliyor!.. Malatya talebe yurdu, demek ki Şehzadebaşı Camii karşısında ve ayrıca mektubu alacak olan "Bay Yusuf Ziya" da mektubu gönderenin "olisi", yani oğlu...

İşin enteresan tarafı, mektubu yazan her kim ise, çok muzip bir zat olmalı ki, adres dahil olmak üzere mektubun tamamını amcamın ağzından çıktığı şekli ile yazmış!.. Mektup da tabiatı ile sahibini bulmuş. Bulmuş bulmaya da, yurt görevlisi de mektubu kaleme alandan daha az muzip değil ki, almış eline mikrofonu eline:

-"Bay Üsup Ziya, Bay Üsup Ziya!.. Mektubunuz var!.." diyerek, başlamış anons etmeye!..

İşte bu da, geçmiş zamanın bir yerlerinde unutulmuş öylesine küçük bir anı idi. Hey gidi memleketim benim!..

0 yorum:

Yorum Gönder