7 Ekim 2019 Pazartesi

"İki gaşının arası dedim, çöktüm teltiğe..."



Yerel deyişi ile "Sülemen emmi", doğru söylenişi ile "Süleyman amca", Osmaniye'nin Dereobası köyünde, eskilerde yaşamış bir avcı. Birazdan anlatacağımız hikaye ise, günümüzden bir asır önce ve hatta daha fazla bir zaman önce onun başından geçmiş bir hadise. Onun anlattığı bu hikayeyi, onun ağzından dinleyen kişi merhum Nihat Sezgin; onun ağzından dinleyip de şimdi size aktaracak olan da elbette bendeniz. Ve şimdi geçelim hikayemize:

Efendim, rahmetlinin anlatışına göre hikaye 1800'lü yılların sonlarına doğru bir zamana ait. Sülemen emmi genç bir delikanlı ve elinde de kendi deyişi ile "canavar gibi bir tüenk(tüfek)" var. Onun "canavar gibi" dediği tüfek ise "dolma tüfek" tabir edilen, barutu namlu ağzından koyulan, sonra bir parça çaputla sıkıştırılan barut üzerine kurşun/saçma konularak, üzerine tekrar tüfeğe özel bir çubukla çaput "depilerek" sıkıştırılan ve ancak bu şekilde atışa hazır hale gelebilen bir tüfek!. (Bu arada barutu ateşleyecek kapsülü de tüfeğin horozu ile barut arasına yerleştirmeyi unutmayacaksınız bittabi...)

Neyse, işte Sülemen emmi, bu tüfek elinde oldukça hiçbir şeyden korkmadan ormanlara dalabiliyor ve en vahşi hayvanların peşine düşebiliyor! Ve işte yine bir gün elinde "tüengi", Zorkun yolu üzerinde bulunan ve "Allah Allah Deresi" adı ile maruf sık ağaçlı o derenin dibinde geziniyor ve diyor ki:


-"Gürültü etmeden, çalıya çırpıya basmadan, derenin dibinde, ağaçların güneş geçirmez sıklıktaki dalları altında, elim teltike(tetik), ağır ağır ilerliyordum. Ne oldu ise kafamı hafiften yokarı kaldırmamınan beraber, az ötede bir dalın üstüne yatmış bir "gaplan"(*)ınan "hapahap" olmayım mı?  Bunuynan bir an bakıştık, ben tüengi yüzüme alıp, iki gaşının arası dedim ve çöktüm teltiğe!.. Ortalığı bir gara duman gapladı. (Kara duman dediği de, o zaman kullanılan barutun cinsinden kaynaklanıyor. "Karabarut" olarak bilinen bu barutun en kötü yanı, ateşle beraber ortalığa kesif bir siyah duman yaymasıdır ki, bu da avcının bir müddet etrafını görememesine sebep olur.) Bu arada herifcoğlu daldan üzerime sıçramış ve biz bunuynan derenin dibinde alt alta, üst üste başladık mı bğouşmaya!. Hayvan omuzumu gavralıyor, ben de gözümü yumup, 'aha şindi gettim' diyorum, lakin bu bir türlü gavraladığı yeri ısırmıyordu. Bu boğuşma n'ağadar sürdü bilmiyom amma, hayvan oramı buramı gavralayıp dururkene, birden üzerime yığıldı, galdı. Bu arada barut dumanı da eyice dağılmış bulunduğundan, etrafı daha eyi görebiliyorudum. Hayvanı üzerimden galdırayım derken, bir de baktımkine, ben 'iki gaşının arası' deyip teltiğe çökdüğümde, o da daldan üzerime sıçıramış, bu arada benim attığım gurşun da, bunun çanesine değip, dağıtmış. Mağer ondanımış, gavralayıp gavralayıp ısısraması..."

***

Evet, bu küçük hikayeyi de arşivimize böylece kaydetmiş olalım; belki ilerde bir işe yarar. Yeni bir hikayede buluşabilmek dileği ile, hayırlı, mutlu günler olsun diyorum. Şimdilik hoşça kalın...

----

(*) "Sülemen emmi"nin "gaplan" dediği, bir zamanlar buralarda çokça bulunan ve "Anadolu Parsı" olarak bilinen bir yırtıcı türü. Buralarda artık görülmüyor, yazık...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Sülemen emmi gibi olduğu sürece anadolu insanı merak etmeyin seröe bile kalmaz bu coğrafyada

Yorum Gönder