23 Aralık 2011 Cuma

İçe içe gitti rahmetlik!..


Bugün bize; insana musallat olan başlıca mazarratı (zararlı şeyleri) say deseler, derhal hasm-ı sıhhat olarak içki ve sigarayı, fesad-ı ahlâk olarak da kumarı ve fuhşiyyatı sayarız. Bunlardan kumar ve fuhşiyyatı ayrı bir yere koyar, sigarayı da refik-i bâde (içkinin arkadaşı) kabul eder isek, bugünkü hikayemize mevzu edeceğimiz mesele, halen cümle insanlık alemi gibi bizim de başımıza musallat olmuş bulunan (o evlerden uzak!..) "içkiye düşkünlük" meselesidir.

Şimdi, şu anlatacağımız hikayenin üzerinden belki en azından 60 yıl geçmiştir. Lâkin, her bir meselenin bir görünen, bir de görünmeyen yüzü olduğunu ve her işin görünen tarafına bakıp da derhal bir hüküm vermenin ne kadar mahzurlu olduğunu göstermesi bakımından bu hadise, bence bugün bile ehemmiyetini muhafaza etmektedir. Bu bakımdan, bu ön izahatten sonra şimdi geçelim hikayemizi anlatmaya... 

Eski mahalle komşularımızdan biri olan rahmetli bir amcamızın içkiye olan düşkünlüğünü o zamanlar bilmeyen yoktu. (Şimdi burada hemen şunu da belirtelim ki, bizim buralarda "içki" denince akla hemen "rakı" gelir. Hattâ, burada işi daha başındayken düzeltelim ki; bizim buralarda "rakı"yı diğer içkilerle aynı kefeye koyup, adını onlarla birlikte telaffuz etmek pek de alışılmış bir şey değildir ve böyle yapmak da garip karşılanır. Yani, rakı rakıdır. "İçmek" deyince de o sebepten akla hemen ilk o gelir). Her ne ise, bunu artık burada keselim, biraz daha uzatıp da, mevzuyu başka bir tarafa kaydırmayalım...

* * *

Efendim, orta halliden bir gıdım daha aşağı denebilecek kadar bir gelire ancak sahip olabilmiş bir adam olarak, hayatını böyle sürdürmek mecburiyetinde kalmış olan bu amcamız, buna rağmen yaşadığı müddetçe rakı ile olan münasebetinde bir aksama olmamasına bilhassa ayrı bir özen ve itina göstermiştir. Bunun böyle olduğunu bilen eşi dostu da, emr-i hak vaki olup da amcamız Hakk'ın rahmetine kavuştuğunda, bu "kavuşmanın" sebebini bittâbi onun bu içki düşkünlüğüne bağlamışlar ve cenaze evinde mutad olduğu üzere; "neyi vardı, yoksa hasta mı idi rahmetlik?" diye sormak yerine, doğrudan doğruya; "vah vah, Allah rahmet eylesin, demek içe içe gitti rahmetlik ha!.." demeyi daha münasip görmüşler.

Bu durum, bir-iki böyle devam edince merhumun oğlu Hakkı Eroğlu dayanamaz olup patlamış:

-"Yahu, ne içe içe gitmesi bilader?!.. İçecek para bulamadı da ondan gitti rahmetlik!.." 

Oğlundan daha  iyi bilecek durumda değiliz elbette!..

Allah rahmet eylesin, başka ne diyelim!..





0 yorum:

Yorum Gönder