25 Ekim 2012 Perşembe

Zorkun Yaylası ve Kütükçü Kerim'in ilginç hikayesi


Çukurova'nın çetin sıcaklarından nasibini fazlası ile alan yerlerden biri de hiç şüphesiz Osmaniye'dir. Neyse ki, Amanos dağlarının hemen yanıbaşında kurulu bulunduğundan, yaz geldi mi adeta koca bir hamama dönen bu memlekette, sakinleri canlarını bu dağlara atarlar da, rahatça bir soluk alma imkânını ancak böyle bulmuş olurlar. Fakat takdir edersiniz ki, iş gitmek istemekle bitmiyor, gideceğin yere yol yok ise istediğin kadar iste, heves ettiğinle kalırsın! Bu durumda tek bir çaren kalır, o da göze alabilirsen gideceğin yere ya yayan, ya da beygir üstünde gitmektir. Lâkin bu cehennemi sıcak insanlara bunu da göze aldırır, sabah namazından sonra, hatta belki namazdan bile evvel denkler beygirlere sarılır, çoluk çocuk beygirlerin sırtına pay edilir, kâh yaya, kâh at sırtında akşam saatlerine kadar sürecek meşakkatli bir yolculuk böylece başlamış olur.

Osmaniyelilerin bu yaz çilesi işte ta 1930'lu yılların başlarına kadar böyle sürüp gitmiştir. Ne zaman ki, sene 1933'de Hitler nam Alaman Almanya'da başa geçmiş, işte o zaman Osmaniyelinin her yaz yenilenen bu yaylaya çıkma çilesine de nihayet bir nokta koyulma fırsatı doğmuştur! Ne alakası var canım şimdi bunun demeyip dinlerseniz anlatayım.


Hitler'in, iktidarı, daha doğrusu Almanya'yı ele geçirince yaptığı ilk iş Alman silah sanayiini harekete geçirmek oluyor. Bunun için de bakıyor ki, kendisine krom madeni ve ceviz kerestesi lazım. Böyle olunca da doğrudan Türkiye'ye müracaat ederek bunları talep ediyor. Talep ettiği sadece bunlar da değil, bir de bizim buralarda "cin darısı" adı ile bilinen, resmi adı ise "ak darı" ya da "sorgum" olan yem bitkisinden de talep ediyor. Sonradan anlaşılıyor ki, meğer bu cin darısından yapılan peksimetler hem çok besleyici, hem de çok dayanıklı olurmuş. Hitler de işte daha savaşı başlatmasına 6-7 yıl varken bile bu cin darılarını alıp alıp depolatır, savaşa hazırlık yaparmış. İşte bu sebeple de bizim millet bakmış ki, cin darısı iyi para ediyor, arpa-buğday yerine cin darısı eker olmuş. Ancak bunun faturası da II. Dünya Savaşı patlak verince o zamanki tek parti hükümeti olan CHP hükümetine çıkmış. Zira elde yeteri kadar buğday stoğu olmadığını gören hükümet çareyi tedbiren ekmeği karneye bağlamakta bulmuş. İşte CHP bunun bedelini bugün bile ödemeye devam ediyor dersek herhalde yanlış bir şey söylemiş olmayız. Bu da ayrı bir mesele!..

Bunları da böylece açıklığa kavuşturduktan sonra gelelim bizim esas mevzumuza...

Hitler'in silah dipçiği için ceviz ağacı istediğini duyan merhum Abdulkerim Erturhan, ya da bizim bura halkının ona verdiği isim ile "Kütükçü Kerim", Alman konsolosluğu ile temasa geçerek onlara ihtiyaç duydukları keresteyi vermeyi taahhüt ediyor, onlar da kabul ediyorlar. "Kütükçü Kerim" de yaptığı araştırmalar neticesinde, demiryoluna yakın bir mahalde olmasını bir tercih sebebi olarak saymış olacak ki, işte bizim bu Amanos dağlarındaki ceviz ağaçlarını kestirterek sevk etmeyi daha uygun görüyor. Resmi mercilerden gerekli izinleri de çıkartarak işe koyulan Kütükçü Kerim başlıyor dağlardaki asırlık ceviz ağaçlarını kestirmeye. Derelerde tepelerde serbestçe yetişip büyümüş ceviz ağaçlarını oldukları yerden kesip Osmaniye'deki tren istasyonuna kadar taşımak için de önce yol yapmak gerekiyor. İşte Kütükçü Kerim de bu sevkiyatı yaptırmak için evvela kazma kürekle Zorkun bölgesinden Osmaniye'ye kadar yaklaşık 27 Km.tutan ve bugün de hâlâ kullanılmakta olan yolu açtırmak durumunda kalıyor.

Burada ilginç olduğunu düşündüğüm diğer bir husus da şudur ki, dere içlerinde yetişen bu devasa denebilecek cevizlerin kütüklerini yeni yapılan yola kadar çıkarmak o zamanlar için oldukça meşakkatli bir iş olduğundan, bu işin altından en iyi camızlarla kalkılır diye düşünülüyor ve bu maksatla 25-30 kadar güçlü kuvvetli camız satın alınıyor ve dağa çıkarılıyor. Halatlarla ceviz kütüklerine koşulan camızlar, o zamanki kamyonların çıkamadığı rampalarda ceviz kütüklerini sürüye sürüye yokuşların başına kadar çıkarmakta hayli başarı gösteriyorlar. Bundan yıllar yıllar önce, şimdi adını hatırlayamadığım ama bu anlattığıma şahit olmuş bir amca, her ceviz kütüğüne en az dört camız koşulduğunu, camızların, yokuşun sonlarına doğru iyiden iyiye takatten düşmelerine rağmen gene de pes etmediklerini, kütükleri çekemez hale geldikleri noktada bile pes etmek yerine, iç güdüleri ile ön ayaklarını büküp, dizleri üstünde soluk soluğa kütükleri çekmeye yine de devam ettiklerini gayet heyecanlı bir şekilde anlatmıştı.

İşte, yukarıda anlatmaya çalıştığımız şu kısa hikaye ile Zorkun'un bugün büyük bir yayla haline gelmesine vesile olan bir hadiseyi anlatmaya çalıştık. Kütükçü Kerim'e gelince, o da savaş patlak verince Almanya'dan alacağını alamamış, alamayınca da tabiatı ile iflas bayrağını çekmiş! Hani Allah kimsenin tekerini ters döndermesin derler ya, yaz aylarında kütük işi bitince Osmaniye'ye kadar getirsin diye bir çocuğun önüne katılan camızlar, yolun hemen Karaçay vadisine tepeden bakan kısmına geldiklerinde aşağıdan gelen su sesine dayanamayıp kendilerini yardan aşağı atıveriyorlar! Onca zararın altından nasıl kalkacağını düşünüp duran Kerim efendiye ikinci ve hiç hesapta olmayan bir darbe de işte buradan gelmiş oluyor!.. Dedik ya, teker bir defa ters dönmeyegörsün!..

Netice olarak şunu söyleyelim ki, aradan yıllar geçmiş, harp darp bitmiş, Almanya yeniden kurulmuş ama elin gâvuru borcunu unutmamış. Kerim Bey'i bulup, ona olan borcunu, gecikmesini de hesaba katarak ödemiş. Böylece Kerim Bey de ömrünün son yıllarını rahat geçirme imkânı bulmuş.

* * *

NOT: "Kütükçü Kerim", ya da "Kütük müteahhitii Kerim" hakkında yerel araştırmacı İsmet İpek "Osmaniyeli" adlı çalışmasında; onun 1899 yılında Giresun / Alucra'da dünyaya geldiğini ve ailesinin Alucra ilçesinde "Seyyithanoğulları" namı ile bilindiği bilgisini veriyor. Devamında da, 1934 yılında Osmaniye'ye geldiğini, sadece Zorkun'da değil, Osmaniye'ye bağlı Bahçe kazasında da aynı amaçla yollar yaptırdığını ve bu yolların toplam uzunluğunun 45 Km.yi bulduğunu belirterek, iflasının ardından Kerim Bey'in, eşinin memleketi olan Karaman'a yerleştiğini ve 1978 yılında orada vefat ettiğini söylüyor.

Allah rahmet eylesin...

    

          
   

3 yorum:

Halil Yıldız dedi ki...

Çok teşekkür ederiz.Abdülkerim Bey;yaptıklarınızı unutmamak ve unutturmamak dileğiyle Allah rahmet eylesin...

Halil Yıldız dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Unknown dedi ki...

Bir müteahhidin (Kütükçü Kerim'in), zamanın yöneticilerinin desteğiyle, Osmaniye doğasına, çok asırlık ceviz ağaçlarımıza, Osmaniye ormanlarına ve diğer canlılara (camızlara), kendisinin ve Almanya'nın çıkarı için ne kadar zarar verdiğinin bir hikâyesini okuduk. Ve bu hikâye Osmaniye'de, yaylalarımızda, ormanlarımızda, diğer şehirlerimizde, ülkemizin her yerinde, yeryüzünün birçok köşesinde benzerleriyle ve gelişmiş yeni biçimleriyle birilerinin kapitallerini, güçlerini, egemenlik alanlarını artırmaları için katliamlarla yaşanmaya devam etmektedir.

Yorum Gönder