10 Ekim 2012 Çarşamba

Mehmet Aslan Muamması (3)



Evet, bir önceki yazımızda kaldığımız yerden devam edecek olursak; Mehmet Aslan sınırı geçerek yeniden Reyhanlı'ya, orada daha önce kendisine büyük yardımları dokunan o çiftlik sahibinin yanına gidiyor. Fakat ne görsün?.. Ortada çiftlik var ama çiftlik sahibi yok! Çiftlik bambaşka bir yer olmuş, el değiştirmiş!.. Nereden çıktığı belirsiz bir mütegallibe (zorba) bu çiftliğe musallat olmuş, çiftlik sahibini öldürmüş ve adamın çiftliğine konmuş!.. Şimdi orada yardakçıları ile beraber kendince ağalık-beylik yapmakta!..

Kısa bir soruşturmadan sonra bu bilgilere ulaşan Mehmet Aslan, kendi kendine, zamanında kendisine çok büyük iyilikleri dokunan o çiftlik sahibinin intikamını alması gerektiğine hükmediyor ve derhal "fellah"(*) kılığına bürünüp iş istemek üzere çiftliğe gidiyor. Orada çiftçibaşını buluyor ve meramını anlatıyor. Fakat çiftçibaşı adama ihtiyaç olmadığını beyanla tam bunu başından savacakken o sırada nasıl olduysa oraya gelen çiftliğin yeni sahibi çiftçibaşına müdahale ederek diyor ki:

-"Yahu dur bakalım! Görelim şunun çiftçiliğini bir!... Getirin oradan bir at, çeksin bakalım şöyle kötenle bir hat!.."

Şimdi burada bir parantez açıp belirtelim ki, çiftçinin erbabı kötenle hat çekişinden belli olur. Bu kaide, bugün bile geçerlidir. Bırakın atla hat çekmeyi, traktörle bile eğip bükmeden tarlaya dümdüz bir hat çekmek benim diyen her çiftçinin becerebileceği bir iş değildir!.. Yani özetleyecek olursak, çiftçinin hası tarlayı düzgün sürmesinden belli olur. İşte bu yüzden çiftliğin bu yeni ağası da bu konuyu kastetmiş oluyor.

Neyse, uzatmayalım; ağanın bu emri üzerine derhal bir at getiriliyor ve hemen kötenin önüne koşulup, yuları da Mehmet Aslan'ın eline veriliyor! Başında fellahlara has takkesi, üstünde uzun entarisi olduğu halde Mehmet Aslan hemen orada öyle bir hat çekiyor ki, akıllara zarar!.. Adeta cetvelle çizilmiş gibi dümdüz!.. Orada bulunanlara adeta parmak ısırtacak derecede usta işi bir hat!..

Ağa, çiftçi başına dönüp diyor ki:

-"Al bunu işe!.. Bu Arab'oğlunda iş var!.."

Ve böylece Mehmet Aslan çiftlikte işe başlamış oluyor. Üç ay, beş ay derken günler gelip geçiyor. Mehmet Aslan bir fırsatını bulup ağaya yakın olmak istiyor. Derken, günlerden bir gün çalıştığı tarlanın yakınına ağa adamları ile geliyor ve at üstünde, oradaki bir hedefe atış talimleri yapmaya başlıyorlar. İşte orada nasıl oluyorsa, Mehmet Aslan bir dengine getirip bunların silahı ile kendisi de bir atış yapıyor. Tabi, söylemeye gerek yok, attığını vuruyor!.. Bunun üzerine ağa kendisine artık daha başka bir gözle bakmaya başlıyor. Zaman zaman bunun da altına bir at verip adamlarının arasına katarak çiftlik arazisini gezmeye çıkarıyor. Derken derken Mehmet Aslan giderek ağanın en güvendiği adamı olmayı başarıyor ve ağa ona çiftçiliği bıraktırıp yanına alıyor. Ağanın öyle bir güvenini kazanıyor ki, ağa artık gezintiye çıkarken yanına Mehmet Aslan'dan başkasını almaya gerek dahi görmüyor!.. En nihayetinde, yine bir gün ağa ile yine baş başa gezintiye çıkan Mehmet Aslan, aradığı fırsatı buluyor ve bir punduna getirerek ağayı vurup öldürüyor! Böylece kendisine iyilik eden eski çiftlik sahbinin intikamını alma işini de tamamlamış oluyor. Ve demeye gerek yok, atı ile oradan son hızla uzaklaşıp o dağdan bu dağa, şu köyden bu köye derken kendini Osmaniye'ye; Hacı Hüseyin Efendi çiftliğine atıyor! Yalnız bu arada şunu da belirtmeli ki, bu yukarıda bir çırpıda anlattığımız "ağanın intikamını alma işi" öyle bir kaç ay içinde olup bitmiyor. Mehmet Aslan, az buz değil, bu iş için üç yıla yakın bir süre zaman harcıyor!..

* * *

Neticede, bu küçük yazı dizimizin başında da belirttiğimiz üzere bütün bunları bize Mehmet Aslan'ın ağzından anlatan merhum Nihat Sezgin'in ona dair anlattığı küçük bir anekdotu da anlatarak yazımızı öyle noktalayalım:

"Bir gün Mehmet Aslan, 10-15 dönüm kadar bir yere arpa ekmek istediğini, bunun için de benden kendisine müsait bir yer göstermemi istedi. Ben de ona çiftlik içinden geçen köy yolunun hemen üzerindeki bir tepede yer gösterdim. Bu da atı koşmuş, gösterdiğim yeri güzelce sürmüş. Daha sonra da arpa biderini (tohum) beline bağlayıp önüne doğru torba şekline soktuğu kuşağa doldurmuş ve başlamış buraya elini daldırarak aldığı avuç avuç tohumu tarlaya saçmaya... Buraya kadar bir şey yok. Lakin, çiftçilikte bider ekilirken; bismillah çekilir, bereketli olsun denir. Mehmet Aslan ise bunun yerine arpa biderini avuçlayıp tarlaya saçmadan önce şöyle diyormuş:

-"Ulan arpa, eğer bire 100 vermezsen senin ananı avradını!..."

Tam bu sırada da oradan bisikleti ile geçmekte olan; şimdiki Aslanpınarı, o zamanki adı ile Abdalpınarı köyünden bir yörük, Mehmet Aslan'ın tanımadığından ve onun bu şekildeki sövmelerine bir mana veremediğinden durup bu duruma müdahale etmek gereği duymuş ve selamını verdikten sonra şöyle demiş:

-"Bre ağa, heç bidere(**) böyle sövülür mü? Bider ekilirkene (ekilirken) benim bildiğim bismillah denir, Allahın adı anılır!.." 

Bunun üzerine, işine müdahale edilmesine hiç tahammülü olmayan Mehmet Aslan, gözlerini belerderek adama öyle bir hiddetli bakmış ki, adam cevap beklemeden bisikletini pedallayıp hızla oradan uzaklaşmayı tercih etmiş!.. Bu arada Mehmet Aslan aynı hiddetle adamın arkasından şöyle bağırıyormuş:

-"Sen bu arvadını bellediğimin arpasının huyunu benden daha mı eyi bilecen ulan!..."

* * *

Buna benzer daha bir çok hikayesi bulunan Mehmet Aslan, 1940'lı yılların sonunda olsa gerek, dendiğine göre Kadirli'nin Bozkuyu köyünde jandarmalarca kıstırılmış ve çıkan şiddetli müsademe sonunda öldürülmüş. Yalnız öldürüldüğünde cesedi kurşun yaralarından dolayı tanınmaz halde imiş ki, onu tanıyanlar kendisini ancak kolundaki saatinden teşhis edebilmişler. Böyle olunca da, aslında ölenin Mehmet Aslan olmadığı, Mehmet Aslan'ın her zamaki ustalığı ile yerine bir başkasını geçirerek kurban ettiği ve kendisinin yeniden Suriye'ye kaçarak orada evlenip çoluk çocuğa karıştığı ve bir daha da Türkiye'ye dönmediği, o tarihten beri söylenir durur... İşte bu yüzden de biz yazı başlığımızı "Mehmet Aslan Muamması" koyduk.

Yeni bir hikayede buluşmak ümidi ile, hadi kalın sağlıcakla!..

...

NOT: Bu konuya vakıf olmuş arkadaşlardan biriyle geçenlerde yaptığımız bir sohbette arkadaşımız jandarmalar tarafından öldürülen şahsın Mehmet Aslan'dan başkası olmadığını, çünkü Mehmet Aslan'ın esasen bir ihbar neticesi jandarmalarca kıstırıldığını ve ölümünün de bu sebeple vuku bulduğunu söyledi. Anlattığına göre, Kadirli civarında saklanan Mehmet Aslan, meğer burada; bizim "Aydınlı" diye tabir ettiğimiz göçebe aşiretlerine mensup bir çobandan yardım görürmüş! Çobanın da güzel bir kızı varmış ve Mehmet Aslan da zamanla bu kıza tutulmuş ve kızı babasından istemiş. Bu istek karşısında çoban da buna demiş ki:

-"Hani mapus olsan şu kadar günü var der yine beklerik. Amma sen yakalandın mı idamlıksın Memmet Ağa!  Bu durumda kıza ben nasıl derim sen bu adama var diye?.."

Bunun üzerine Mehmet Aslan bakmış ki iş güzellikle hallolmayacak kızı kaçırmak istemiş. Kız direnince de tabancasının kabzası ile kızın başına vurup bayıltmak istemiş. Lâkin iş ters gelmiş ve kızcağız oracıkta hayatını kaybetmiş! Meğer çoban da Mehmet Aslan'ın bu niyetini önceden sezmiş ve yukarıdaki hadiseden az önce bir yolunu bulup jandarmaya haber uçurmuşmuş! Hadiseden kısa süre sonra jandarma da ani bir baskınla Mehmet Aslanı hazırlıksız bir şekilde kıskıvrak yakalamış ve rivayet o ki, iki jandarmanın arasında götürülürken verilen talimat gereği arkasından açılan ateşle orada can vermiş, fakat hadise zabıtlara karşılıklı müsademede hayatını kaybetti şeklinde aksettirilmiş...

* * *

Mehmet Aslan'ın jandarmaya ihbar edilmesi konusunda ikinci bir söylenti daha var ki, o da şöyle:

Mehmet Aslan, yukarıda bahsettiğimiz çobanın evinde misafir kalırken, arada bir çobanın kardeşi de eve gelir gidermiş. Mehmet Aslan, çobanın kızına aşık olunca bu niyetini kızın babasına ve amcasına şöyle ima etmiş:

-"Allah'ın izni ile size bir aslan yavrusu sevdireceğim!.."

Bardağı taşıran damla, işte onun bu sözü olmuş ve çobanın kardeşi her şeyi göze alarak kendisini jandarmaya ihbar etmiş.

Hani derler ya, biz de söyleyenin yalancısıyız diye. Durum işte aynen böyle...
...

(*)   "fellah": Sebze ziraatçiliği ile geçinen Arap asıllı çiftçilere verilen genel ad...
(**) "bider" : Tohum





1 yorum:

Unknown dedi ki...

BüyükBabamın ismide Mehmet Aslan Aslaniye (şimdilerde ki ismi Arslanlı) köyünden rahmetli Mehmet Aslan isim benzerliğinden Büyük Babam cok cekmis her olayda Buyum Babamı karakola götürürlermiş :)

Yorum Gönder