27 Mayıs 2011 Cuma

Gâvur diye kime derler?

Efendim, çocukların dünyası malûm, bir gariptir. Kimi zaman öyle sorularına muhatap olursunuz ki, işin içinden nasıl çıkacağınızı bir türlü bilemezsiniz. Eminim ki, bu hususta her birimizin belleğinde, hatırladıkça gülümsediğimiz buna dair bir anı, mutlaka ki vardır. Bugünkü mevzumuz da, işte böyle bir durumun hayli ilginç bir örneğini temsil eden ve sizlerin de ilginç bulacağınızı umduğum bir hikaye... Öyle ise, sözü uzatmaya ne gerek, hadi başlayalım hikayemizi anlatmaya!..

Hikayenin kahramanı, o yıllarda (1964) dört yaşında olan Nihat Sezgin amcamızın büyük oğlu Hüsnü abimiz. Güzel bir bahar günü, babası ile el ele çarşı gezintisine çıkarılan Hüsnü abinin, o günlerde kafasına takılmış bir mesele var. Sağdan soldan duyduğu, fakat kafasında bir türlü bir şekle oturtamadığı bir lâf ! O lâfın adı da  'Gâvur'!.. Fakat, yine de hakkını yemeyelim, en azından  şu kadarını çözmüş ki, "gâvur" denen şey her ne ise, çiçek, böcek, ot, çöp değil, insan oğlunun bir cinsine verilen ad! Lâkin, ona "gâvur" dendiğine göre de, bunun bilinen adam türünden illâ ki daha farklı bazı hususiyetleri olmalı, olmalı amma ne?!..


İşte abim, o çocuk kafasının içinde dolanıp duran bu soruya kendiliğinden bir cevap bulamamanın sıkıntısı ile babasının yanında yürüyüp giderken birden: "Bu meseleyi bilse bilse, en iyi babam bilir!.." diye düşünüyor ve babasına:

-"Baba, gâvur diye kime derler?.." 

diye merakla soruyor.

Allah rahmet eylesin, Nihat amcamızı da bilen bilir, hayli esprili bir adamdı. Rahmetli, oğlunun bu sorusuna nasıl bir cevap vermesi gerektiğini düşünüp dururken, tam o esnada, az ilerdeki bir dükkânın köşesinde, can ciğer arkadaşı, "Topal Halil" namı ile maruf, rahmetli Halil Yargıcı amcamız belirmez mi!.. Bilmeyenler için Topal Halil'i hemen kısaca tarif edelim ki, lakabından da anlaşılacağı üzere, bir ayağı topal, bir gözü kör, kafası kel, boyu da kısa amma yaman ve de yiğit bir adamdı. İşte, bu Topal Halil'in bir elinde foter şapkası, diğer elinde bastonu ile hemen karşılarında böylece belirivermesi, Nihat amcamızın kafasında beklenen şimşeğin çakmasını sağlıyor ve oğluna:

-"Oğlum, gâvur diye; bir ayağı topal, bir gözü kör, kafası da kel olana derler! Aha, onlardan biri de karşıdan geliyor işte!.." deyiveriyor.

Bundan sonrasında sözü dilerseniz Hüsnü abimize bırakalım, o anlatsın:

-"Babamın gâvuru bu kadar net ve anlaşılır bir şekilde tarif etmesi ve üstüne de sorumu sorar sormaz, bu tarife uygun bir "gâvur"un karşımıza çıkıvermesi, bende adeta bir tevafuk hissi uyandırmış ve bu "ilahi rastgeliş"den duyduğum sevinç ve heyecan, çocuk kalbimin birden bire, bu tevafuku sağlayan her kim ise, ona karşı tarifsiz bir şükran hissi ile doluvermesine sebep olmuştu.

Bu arada Topal Halil'in de babamı görmesi ile beraber gülerek bize yaklaşması ve kaldırımda ayak üstü, karşılıklı hoşbeşe başlamaları, bana hiç beklemediğim bir şekilde, günlerdir kafamı meşgul eden "gâvur"u yakından görme şansı vermiş oluyordu. İçimdeki ses, mucizevi bir şekilde burnumun ta dibine kadar sokulmuş olan bu "gâvur"u, bütün heyecanımı bastırarak, mümkün olduğunca hızlı ve hiç bir ayrıntısını atlamayacak bir şekilde incelemem gerektiğini bana fısıldasa da ben, içimdeki bu sese uymakla beraber; onu, "ilk defa gâvur görmüş bir görgüsüz" gibi değil, serinkanlı ve ağırbaşlı bir adam gibi ama çaktırmadan izlemeyi daha muvafık buluyordum.

Neden sonra, olanca konsantrasyonumu verdiğim bu "inceleme" işi, babamın kulağıma çalınan sesi ile aniden kesintiye uğradı. BabamTopal Halil'e diyordu ki:

-"Valla Halil Ağa, tam zamanında imdadıma yetiştin. Oğlan deminden beri; "gâvur nasıl olur, gâvur nasıl olur!.." diye sorup duruyordu da, ben ne diyeceğimi bilemiyordum. Sen şu köşeden çıkınca seni tarif ediverdim, oldu bitti!.."

Halil Ağa ise:

Bir taraftan: "Ulan etme bre oğlum!.." diyerek kafasını sağa sola sallıyor, bir taraftan da, gülse mi, ağlasa mı, mütereddid bir vaziyet içinde; "sen buna bakma oğlum!.." diyerek de başımı okşuyordu. Ben ise içimden: "Tabii bütün bunlar kendilerini ilgilendirir, benim derdim; göreceğimin azamisi görmek ve gördüklerimi de unutulmayacak bir şekilde zihnime kazımaktan ibarettir ve bunda da başarılı olmadığım söylenemez. Bundan ötesi de beni zaten ilgilendirmez!.. Zaten o saatten sonra da kafam bir hayli rahatlamış, gâvur nedir, bilen bir adam olmanın verdiği güven ve yükseklik duygusu, ruhumun en derin noktalarına kadar çoktan nüfuz etmiş, bambaşka bir adam olmuşum, ötesinden bana ne!.." diye geçiriyorum.

Eh, o zaman biz de size soralım, bakalım cevap verebilecek misiniz: Gâvur kime derler sizce?!..

Hadi biliyosanız anlatın bakalım!.. :)))

0 yorum:

Yorum Gönder