5 Ağustos 2014 Salı

Galiçya Hatıraları


Bugün size bir-iki yıl önce okuduğum güzel bir kitaptan aklımda kalmış güzel bir hikayeyi nakletmeye çalışacağım. O kitap İş Bankası Yayınlarından çıkmış bir anı-hatıra kitabıydı ve tarihimizde meşhur Galiçya seferi olarak anılan, Osmanlı-Alman ittifakının bir gereği olarak 1916 yılında Ruslara karşı Polonya-Rusya arasında bulunan Galiçya bölgesine tarafımızca gerçekleştirilen bir askeri seferdi.

Anıların sahibi, o cephede binbaşı olarak görev yapmış olan merhum M. Şevki Yazgan. Onları derleyip yayına hazırlayan ise Kansu Şarman adında bir beyefendi. Savaş dolayısı ile de olsa gurbete çıkmış askerlerimizin ruh halini ve orada onların başlarından geçen ilginç hadiseleri güzel bir dille anlatan, oldukça eğlendirici ve bir o kadar da düşündürücü bir kitap. Kısacası, bulunup okunmasında meraklısı için çok fayda var.

Yalnız, hikayeye geçmeden şunu da belirteyim ki, kitap şimdi yanımda olmadığı için yazdıklarım, okuduklarımdan aklımda kalanlardan ibaret olacak. Yani, ufak tefek eksiklik-fazlalık olursa şimdiden affola diyelim ve geçelim hikayemize...



Efendim, bu Alman-Avusturya orduları, muhtemel bir Rus taarruzunu önlemek maksadı ile geniş bir sahaya çok sayıda top bataryası yerleştirmişler. Tabii, bir de bu bataryaların ihtiyaç duyduğu gözetleme noktaları. Ki, bu noktalarda görev yapan askerler, Rus tarafında bir hareketlenme görürler ise derhal bataryalara telefon etsinler de ateş başlasın!..

İşte bu maksat ile Alman subayları ile bizim subaylar arasında bir toplantı yapılmış ve gözetleme görevine gönderilecek Türk askerlerine kimi Almanca komutların öğretilmesi lüzumundan bahsedilmiş. Ve esasen bizimkiler bu görev için sadece tek bir Almanca komut belleseler yeterli olurmuş. Şöyle ki; dürbünle ileri hatları gözetlerler iken şayet Rus tarafında bir hareketlenme görürler ise hemen ellerinin altındaki manyetolu telefonun kolunu çevirecekler ve topçu bataryasından karşılarına çıkacak ilk kişiye "Sperrfeuer"(şiperfoyer) diyeceklermiş, hepsi buymuş!  "Sperrfeuer" de askeri lisanda "baraj ateşi", yani taarruzu önleme ateşi anlamına geliyormuş. Ve tabii, bizim subaylar da bizimkilere bu Almanca kelimeyi kolayca belletmişler ve derken görev başlamış.

Zaten çok da hareketli olmayan Rus cephesinde günler rutin işleri yerine getirmekle sessiz sakin geçip giderken, bir gün beklenmedik bir gümbürtü kopup, onlarca top karşı araziye aralıksız bir şekilde mermi yağdırmaya başlamasın mı?!. Bir gümbürtü ki, öyle böyle değil! Alev kusan toplar, en az bir on beş dakika susmamış!.. Panik halinde, oraya buraya şaşkınca koşuşturan yüzlerce asker ve subay da cabası!..

Derken ortalık giderek sakinlemiş, herkes soran gözlerle birbirine bakıyor?.. Ruslar mı geliyordu desen, ortalıkta Rus mus da görünmüyor?..

Sonunda durum anlaşılmış: Meğer gözetleme noktasında görev yapan bir Türk askeri, telefonu çevirmiş ve karşısına çıkan askere "Sperrfeuer" deyivermiş!

Peki ama tamam da, ne demeye?..

Niyesini onu sorgulayan subayımızdan dinleyelim:

-"Oğlum, ortada Rus-mus yok iken ne demeye telefon açıp da "Sperrfeuer" dersin?.."

-"Kumandanım ben öyle demek istemediydim?"

-"Evladım, tamam da, netice itibariyle işte görülüyor ki, demişsin!.."

Komutanımız bu minvalde bizimkini sıkıştıra sıkıştıra sonunda işin gerçeğini açığa çıkarıyor.

Bizimki diyor ki:

-"Kumandanım, gözetleme noktasında oturuyorudum. Otururkene çok canım sıkıldı. Yanımdaki, yönümdeki diğer noktalarda nöbet tutan Alaman askerlerine arada bir bakıyorudum. Hepisi de telifonu gıvradıp gıvradıp bataryadaki hemşerileri ile sohbet ediyorlarıdı. Ben de onlara özendim. Bir telifon da ben gıvradayım, belki benim de garşıma bir hemşehri çıkar da iki laf ederik dediyidim.."

Netice olarak, anlaşılacağı üzere bizimki de eni sonu dayanamamış ve bir telefon da kendisi "gıvratmış"!. Fakat karşısına hemşehrisi yerine bir Alman çıkıp; o, Almanların kendilerine özgü ciddi ve sert bir ses tonu ile "Halo!.." deyince bizimkinin bir anda eli ayağına dolanmış, karşıdakinin ısrarlı "halo"ları karşısında ne diyeceğini bilemeyince de kendisine öğretilen o Almanca deyimi söyleyivermiş: Sperrfeuer!

Aferin!..

Sonrası da zaten yukarıda anlattığımız gibi!...

Hadi kalın sağlıcakla...

* * *

NOT: "Manyetolu telefon"u şimdiki nesiller bilemeyebilirler. Onun için kısa bir tarif verelim: Bu telefonların gövdelerinde küçük bir kol/kolçak olur. Karşıdakine telefon açmak isterseniz önce o kolu çevirmeniz gerekir ki, o kol, ürettiği elektrikle bir kablo ile bağlı bulunduğu karşı makinanın zilini çaldırabilsin ve bu sayede karşıdaki kişi de telefonun ahizesini kaldırsın ve görüşme başlayabilsin.






0 yorum:

Yorum Gönder