4 Temmuz 2013 Perşembe

Kendiliğinden İspat!..


Bugünkü hikayemiz, eski bir kitaptan(*) derlenmiş ilginç bir tarihi hikaye. Hadise, III. Murat zamanında geçiyor ve ilginçliği de az sonra da anlatacağımız üzere Nasrettin Hoca ile olan bağlantısından geliyor. Şimdi geçelim hikayeyi anlatmaya:

Üçüncü Murat devrinde Akşehir'den İstanbul'a gelen bir adam, meşhur Nasreddin Hocanın torunlarından olduğundan bahisle, dedesinden kalan bazı mülklerin başkalarınca gasp edilmiş olduğunu ileri sürerek, hakkının iadesi için hükümete müracaatta bulunuyor.

İlgililer meseleyi araştırınca, adamın dediğinin doğru olduğunu ve hakikaten Nasreddin Hocadan kalan kimi mülklerin bazı kimseler tarafından haksız olarak kendi adlarına geçirilmiş olduğunu öğreniyorlar. Fakat esas mesele de bundan sonra başlıyor. Zira, hocanın soyundan olduğunu ileri süren bu kişi, acaba hakikaten onun soyundan mıdır? İşte şimdi de bu iş için uğraşılıyor, yazışmalar, çizişmeler devam ediyor; Hocanın torunuyum diyen adam da sık sık hükûmet kapısına gidip geliyor.

Bir gün yine işini takip için ilgili daireye gelen adamcağız, yukarı çıkmadan önce, hayvanını bağlayacak bir yer arıyor; koca avluda hiç bir tarafı gözü kesmemiş olmalı ki, katırının ipini bir kenarda duran kocaman bir kösün yan kulpuna bağlıyor. Kösler ise pek iri davullardır; bunlarla sabahları ve akşamları "nöbet" denilen mehter havaları çalınır.



Adam, yukarı çıktıktıktan biraz sonra, köse bağlanmış olan katır, dolaşırken köse bağlı ipi gerip çekiyor, bunun üzerine de kös büyük bir gürültü ile devriliyor! Gürültünün şiddetinden ürken hayvan, gemi azıya alıp, çılgın gibi ortalıkta dönmeye başlıyor, koştukça ardından kösü de sürüklüyor ve dolayısı ile gürültü de artıyor, gürültü arttıkça da hayvan daha da çılgınlaşıyor! Bu arada, avluda at, eşek, katır cinsinden onbeş-yirmi kadar daha hayvan var. Panik onlara da sirayet ediyor, ipini koparan, anıra kişneye ortalıkta dört dönmeye başlıyor!

Bu kıyamet gibi gürültüyü duyarak yukarıdan avluya inen memurlar, bu hem korkunç, hem gülünç manzara karşısında katıla katıla gülmekten kendilerini alamazlarken, odacılar ve seyisler de var güçleri ile hayvanları sakinleştirmeye çalışıyorlar. Hayvanlar, binbir güçlükle yakalanıp sakinleştirildikten sonra, ilk ürken katırın davula bağlanmış bulunduğu ve kimin olduğu anlaşılınca, defter-i hakanî emini adamı çağırtıyor ve:

-"Gayri senin hocanın torunu olduğunu ispat için başka vesikaya hacet kalmadı evlât" diyor. "Bu işi ancak o sülâleden biri yapar; harcını hazırla da ilâmı yapılsın!.."

 
* * *

(*)Eski Türk Hayatı, Şemsettin Kutlu, Varlık Yayınları / 1958


  

0 yorum:

Yorum Gönder