5 Kasım 2011 Cumartesi

1909 Osmaniye'sinde Ermeni Hadiseleri (2)


Konu ile ilgili yazımızın birinci bölümünde de söz verdiğimiz üzere, 1909 Osmaniye'sinde yaşanan Ermeni hadiseleri ile ilgili bize kadar ulaşan bazı bilgileri burada size aktaracak ve tarihe-küçük de olsa-yeni bir kayıt da biz ilave etmiş olacağız.

Detaylarını, Osmaniye tarihi konusunda önemli çalışmalar yapan sayın Necdet Arı hocamızın kitaplarında da bulabileceğiniz üzere, Osmaniye çarşısında Ermeni tebaaya ait bulunan önemli binalardan biri, bugün yıkılıp yeniden yapılan Zafer Camii'nin yerinde bulunan Ermeni kilisesidir. Bu kilise, daha sonraları "cezaevi"ne çevrilmiş ve epey bir müddet bu amaçla kullanılmıştır. Hemen arkasında ise, sakinleri Ermeni esnaflardan ibaret bir sokak bulunmaktadır. (şimdiki Müftülük binasının arkasında bulunan sokak... Necdet hocamızın verdiği bilgiye göre, o dönemde küçük bir çocuk olan merhum başöğretmenimiz Hidayet Berker, çocukluğunun verdiği saflıkla bu sokağa girince, Ermeni esnaflar tarafından kolundan tutularak sokaktan atılmış ve bir daha bu sokağa girmemesi konusunda gayet sert ve kaba bir şekilde uyarılmıştır!..) Ayrıca, eski Merkez Ortaokulu'nun yeri olan ve bugün "Cumhuriyet Meydanı" olarak düzenlenen yerde ise o zamanlar, "Hırlağın Hanı" adı ile bilinen ve "Hırlak" adlı bir Ermeni'ye ait büyük bir "Han" binasının bulunduğu bilinir.

1909 yılında Adana'da patlak veren Ermeni tecavüzlerinin bölgeye sirayet etmesi ile, Osmaniye Ermenilerinin hepsi değilse de Ermeni cemaatinin önde gelenlerinden önemli bir gurup, Adana'da "başlatılan" bu kalkışmaya uymuş ve Müslüman Türk nüfusa karşı onlar da bir katliam hazırlığı içine girişmiştir. O güne kadar Türklerden dostluk ve muhabbetten başka bir muamele görmemiş olan Ermenilerin güttüğü bu düşmanlık, buna en acı örnekleriyle şahit olmuş Müslüman tebaa üzerinde haklı ve büyük bir infial yaratmıştır. İşte bu ruh hali içine sokulan Müslüman halkın çığırından nasıl çıkarıldığına dair nakledilen bu vaziyetten bir kesit olmak üzere ve bir acı hatıra olarak şimdi kayda geçireceğimiz bir hadise var ki, o da şöyledir:

Daha önce de, muhtelif vesileler ile bir kaç hikayemizde kendisinden bahsettiğimiz Osmaniye'nin ileri gelenlerinden biri olan Hacı Hüseyin (Sezgin) Efendinin Çınarlı Kahve karşısındaki sokak üzerinde bulunan konağında hizmetkâr olarak çalışan ve "Şişon Karı" olarak bilinen dul bir Ermeni kadını ve üç oğlu, bir akşam üzeri, şimdilerde "fıstıkçılar sokağı" olarak bilinen sokak üzerinde bulunan evlerine dönerken, o esnada yol üzerinde toplanmış bir kalabalığa denk geliyor. Bunları gören kalabalığın dalgalanmaya başlaması üzerine Şişon karı ve çocukları, alelacele geri dönüp, kendilerini Hacı Hüseyin Efendinin konağına dar atıyorlar ve böylece arkalarından koşup gelerek bahçe kapısına dayanan kalabalığın öfkesinden Hacı Hüseyin efendiye iltica etmiş oluyorlar. Had safhaya ulaşmış Ermeni mezaliminden galeyana gelen halkın öfkesine rağmen, Şişon karı ve çocuklarının masumiyetinden emin bulunan Hacı Hüseyin efendi ise, onları bu öfkeli kalabalığın eline teslim etmiyor. Akabinde ise yatsı ezanının okunması ile beraber, o günlerde petrol gazı ile çalışan, pompalı seyyar lux lambaları (löküs) ile aydınlatılan büyük camiye namaza giden cami cemaatine karışmış kimileri, daha namaz başlamadan cami içinde yeniden taşkınlığa başlıyor. Bunun üzerine ayağa kalkan Hacı Hüseyin efendi, iki elini açarak bunları sakinleştirmeye çalışırken, bu taifeden birisi silahını çekerek Hacı Hüseyin efendiye ateş ediyor. Cami içerisinde atılan bu kurşun, Hacı Hüseyin efendinin sol elinin orta parmak ucuna isabet ederek onu kopartıyor ama buna rağmen diğer ileri gelenlerin de gayreti ile bu "galeyan hali" kısa zaman içinde sükûnete erdirilebiliyor.

Bu hadiseler esnasında, Osmaniye Mutasarrıflığı (şimdiki kaymakamlık ve valilik arasında bir yere denk düşen bir idari görev) görevinde ise Mehmed Âsaf Bey bulunmakta. Bilhassa Erzin ve Dörtyol'da vuku bulan olaylardan dolayı Adana'da bulunan İngiliz Konsolosu tarafından sorumlu tutularak Osmanlı hükumetine şikayet edilen Mehmed Asaf Bey, İngilizler ve onları arkasına alan Dörtyol ve Erzin Ermenilerince olmadık iftiralara uğramış bir zattır. Ayrıca o tarihlerde Akdeniz'de bulunan İngiliz ve Fransız donanmalarının komutanlarının da zaman zaman Mersin ve İskenderun limanlarından karaya çıkarak bölgeyi bir sömürge valisi edası ile denetledikleri de, üzerinde ayrıca durulması gereken bir vakıadır.

Hükumetçe hakkında soruşturma açılarak görevden el çektirilen Mehmed Âsaf  Bey'in Osmanlı hükumetine verdiği savunma yazısı ise gayet manidardır. Kendisinin, Avrupalı devletler tarafından Divan-ı Harp mahkemeleri tarafından yargılanması için hükumete yaptıkları baskı karşısında, kendisi de hükumete bakın nasıl seslenmektedir:

"Memurîn-i idarenin ahvâl-i fevkalâdedeki tedâbîri etıbbânın tedavisi
gibidir. Maharet merkezi muhafaza ise ben de yapdım. Mülhakâtın mes’ulü
kaymakamlar ile gönderdiğim memurîn-i zâbıtadır. Ben yapdığım tedâbîri
dakikasında nezârete, vilâyete yazdım. Fena ise derhal tashih olmalı idi. 

Bir hain yapdığı şeyi saklar; benim gibi açık yazmaz. Eğer maksad eli bombalı, kalbi boyalı, köyleri istihkâmlı bu vatandaşlarımızı ırzâ için Meşrutiyet mevlûdu birkaç memuru kurban etmek de bu suret mukaddes memleketimizin selâmetine ve kendilerinin Osmanlılaşmasına hâdim ve Meşrutiyet'e muvâfık ise ben bunların ser-firâzı olmakla iftihar edeyim. Lâkin beni muhakemeye Divan-ı Harb istemez. A‘mâlim meydanda. Ben Meclis-i Millî'de muhakeme olacağım; esrar-ı hafiyyelerini meydana   koyacağım. 

Ey Osmanlılık!... 

Mevcudiyetini bugün de göstermezsen tarihimiz ağlar. Abdülhamid benim pederim gibi beş-on kişiyi ecnebilere ve maksadına bir saniyede feda edebilirdi. Her işi pamuk ipliğine bağlardı. Eğer hâşâ hâlâ bu idare devam ediyorsa ben de susayım. Adalet isterim. Evrakım nezârete gitdi. Meclis-i Millî, merkez-i devlet beni istesin, sorsun, cevab alsın; yoksa el-hükmü lillah. Her hâlde
emr u fermân hazret-i veliyyü'l-emrindir.

Fî 19 Mayıs sene [1]325 ve fî 13 Cumâdelûlâ sene [1]327

Kulları
Sâbık Cebel-i Bereket Mutasarrıfı

Mehmed Âsaf"

* * *

Sırf Ermeni yaygaralarını sahiplenen Avrupa devletlerini teskin için Boğazlıyan Kaymakamı Mehmed Kemal Bey başta olmak üzere Dörtyol'da ve memleketin diğer dört bir yanında suçsuz yere idam edilen ama şehadet mertebesine ulaştıklarından şüphemiz olmayan geçmiş büyüklerimize şanı yüce Allah'tan bu vesile ile yeniden rahmet diliyor, bu türden elim hadiselere yol açacağını bile bile fitne çıkaranların ise yine şanı yüce Allah, lanetini kıyamete kadar üzerilerinden eksik etmesin ve bizleri bir daha böyle ve benzeri felaketlerden esirgesin dua ve niyazı ile yazımızı burada bitiriyoruz.


-----------------------------------------------------------------------------------


Kaynak: Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Osmanlı Arşivi Daire Müd. Yayın Nu:112
               


Not:


(*) Rumi Takvimde 19 Mayıs 1325, miladi takvime göre 1 Haziran 1909 Salı gününe denk gelmektedir.

(** )”Cumâd-el-ûlâ” deyimi ise Arabî ayların beşincisi olan Cemazi-yel-evvel” manasınadır. (V.B)




0 yorum:

Yorum Gönder